BELA
BARTOK (1881 - 1945)
Avusturya-Macaristan doğumlu
Macar besteci ve piyanist Bartok, Budapeşte Kraliyet
Müzik Akademisi'ndeki eğitimi sırasında Liszt'in müziğinin
etkisiyle bölgenin halk müziklerine odaklanmış daha
sonra gerçek Macar müziği olarak saydığı Macar köylü
halk müziği ezgilerini kendi yapıtlarında kullanmış
ve benzer yeni ezgiler yaratmıştır. Piyanistlik kariyeriyle
birlikte 1907'de Kraliyet Akademisi'nde piyano profesörü
olarak ders vermeye başlaması onun Macaristan'da kalarak
özellikle deTransilvanya bölgesinden daha çok halk
şarkıları derlemesini sağlamıştır. I. Dünya Savaşı
öncesinde Orta Avrupa ve Balkanlar (hatta Türk) halk
müziğini derlemeye yönelik gezilerine savaşın başlaması
üzerine ara verince tekrar bestelerine geri dönmüş;
1914-1916 yılları arasında uluslararası ününü kazandığı "Tahta
Prens" balesini bestelemiştir. 1923'de piyano
ögrencisi Ditta Pásztory ile evlenen Bartok, bu evlilikten
doğan oğlu Peter'ın müzik dersleri için 6 ciltlik piyano
parçaları bestelemiştir. Bu piyano parçalarının bir
derlemesi olan "Mikrokosmos" bugün piyano
öğrencileri arasında yaygın olarak çalınır. Bu onun
Avrupa'da yazdığı son yapıtı olmuştur. Bartok, 1936
yılındaki Türkiye gezisinde Adnan Saygun ile birlikte
Anadolu'yu dolaşmış ve özellikle Osmaniye yöresindeki
türküleri birlikte notalamışlardır. II. Dünya Savaşı'nın
çıkmasından sonra Bartok'un Avrupa'dan ayrılma isteği
giderek artmıştır. Nazilerin Almanya'da yönetimi ele
geçirmelerinden sonra Nazi karşıtı biri olarak oradaki
dinletilerden uzak durmuş ve Alman yayıncısından ayrılmıştır.
Bu arada, "Mavisakal'ın Kalesi" operasında
ve "Olağanüstü Mandarin" balesinde gözlemlenen
özgür düşünce yapısı, onun Macar sağcıları ile başının
derde girmesine yol açmıştır. Bu dönemde eşiyle ABD'ye
göç eden besteci, göç ettiği yeni topraklarda kendini
hiçbir zaman rahat hissetmemiş ve yeni şeyler yazmakta
zorlanmıştır. ABD'de tanınmıyor olmasının ve müziğine
ilgi duyulmamasının da bunda etkisi olmuştur. Eşiyle
dinletiler vermişler, bir ara Yugoslav halk şarkılarının
derlenmesi üzerine burs almışlar ama ekonomik durumları
hiç iyiye gitmemiştir. Sağlığı da giderek bozulmaya
başlayan besteci kemik kanserinden 1945'te New York'ta
yaşamını yitirmiştir. Son günlerinde bestelediği ve
yarım kalan viyola koçertosunu daha sonra öğrencisi
Tibor Serly tamamlanmıştır. Macaristan'da komünizmin
sona ermesinden sonra naaşı New York'tan, Budapeşte'ye
gönderilmiş ve devlet töreni ile Farkasreti Mezarlığı'na
defnedilmiştir.
3 Burlesques
1908 yılında piyano için
bestelenmiş ve ilk kez 1911 yılında Dover Yayınevi
tarafından yayınlanmıştır. Erken 20.yy dönem eseridir.
Op.8c katalog numarası ile kayda alınmıştır. İlk bölüm
Querelle, ikinci bölüm "Un peu gris" ve canlı
bir final bölümü olmak üzere üç bölümden oluşur.
GYÖRGY
LIGETI (1923-2006)
Çağdaş klasik müzik bestecisi György
Sándor Ligeti, Yahudi bir ailenin oğlu olarak Târnăveni'de
(Macaristan) dünyaya geldi. Yirmili yaşlarına geldiğinde
Macaristan toprakları Yahudi vatandaşları için dönemin
en zor günlerine tanıklık ediyordu. Ligeti, 21 yaşında
(1944) bir milyondan fazla yahudi çocuğun öldürüldüğü
Holocaust'a (toplama kampı) gönderildi. 16 yaşındaki
erkek kardeşi Mauthausen'e ve ebeveyinleri ise Auschwitz'e
gönderildi. Bu günlerin ardından Ligeti'nin yakın ailesinden
hayatta kalan tek kişi annesi oldu. Savaş'ın ardından
Ligeti, müzik çalışmalarına Budapeşte'de devam etti.
1949'da Franz Liszt Müzik Akademisi'nden mezun oldu.
Budapeşte'deki okuluna bu kez öğretmen olarak geri
döndü. Aralık 1956'da Macar İhtilali'nin Sovyet ordusunca
bastırılmasından iki ay sonra eski eşi Vera ile Viyana'ya
kaçtı ve 1968'de Avusturya vatandaşı oldu ve 14 yıl
Macaristan'a geri dönmedi. 1982'de jüri üyesi olarak
Budapeşte'ye davet edildi. Bu seyahati dönüşünde bir
çok Macar bestesini Budapeşte'de bıraktı ve sadece
çok önemli bulduğu eserlerini yanına aldı. Bunun nedenini
artık eski müziğe ilgi duymadığı ve artık 12 tonlu
müziğe inandığı şeklinde açıkladı. (12 tonlu müzik,
Schoenberg tarafından keşfedilen yeni müzik besteleme
metodu) Viyana'ya döndükten birkaç hafta sonra Köln'e
taşındı ve burada yeni çağdaş müzik stilleri ve metodları
hakkında birçok yeni şey öğrendi Stockhausen ile birlikte
müzik çalışmaları oldu ve elektronik müziğe ilgisi
arttı. 1960'larda Ligeti'nin çalışmaları beklediğinden
daha büyük bir başarı yakaladı. Yaşamının son dönemlerinde
bestelediği piyano için etüdler çağdaş kompozitörlerin
eserlerini seslendiren Pierre-Laurent Aimard, Fredrik
Ullén ve daha pek çok önemli yorumcunun albümlerinde
yer aldı. 1973 ve 1989 yılları arasında Almanya'nın
önemli üniversitelerinden "Hamburg Hochschule
für Musik und Theater"da profesörlük yaptı. 1992'de
İngiliz Kraliyet Akademisi Onursal Üyeliği verildi.
Kötüleşen sağlığı nedeniyle 12 Haziran 2006'da 83 yaşında
Viyana'da yaşama veda etti. Ailesi, hastalığı veya
ölüm sebebi ile ilgili bir açıklama yapmamayı tercih
etti. Cenazesi önce Viyana Krematoryum'unda tutuldu,
Avusturya Cumhuriyeti ve Macaristan Cumhuriyeti'nin
kültür bakanları saygılarını sundular ardından külleri
Viyana şehri tarafından anısına ithaf edilen mezara
gömüldü. Mezarı, Beethoven, Brahms, Schoenberg, Salieri
ve Schubert gibi pek çok tanınmış ismin mezarı ile
aynı yerde Viyana'daki meşhur Zentralfriedhof Mezarlığı'nda
bulunuyor.
Etüdler
György Ligeti'nin solo piyano
için yazdığı çok sayıda müziklerin arasında en önemlileri,
üç cilt halinde yazdığı toplam 18 adet Etüd olarak
gösterilebilir. 20. yüzyıl piyano müziğinin temel taşları
sayılan bu Etüdler, yorumcuya teknik bakımdan olağanüstü
sayılabilecek zorluklar sunar. Her bir etüd, farklı
bir piyano çalış tekniği üzerine yoğunlaşır. İlk cilt
(1985) 6 adet Etüd, ikinci cilt (1988-1994) 8 adet
Etüd, üçüncü ve son cilt (1995-2001) ise 4 adet Etüd
içerir. Ligeti aslında ilk başta Debussy'nin etüdlerini
model alarak her biri altı etüdden oluşan iki kitap
halinde etüdlerini yayınlamaya niyetlenmiş fakat çalışmanın
kapsamı giderek genişlemiştir. Üçüncü cilde daha fazla
parça yazmaya niyetlenmiş fakat hastalığı nedeniyle
son cildi tamamlayamadan yaşama veda etmiştir. Son
ciltte yer alan etüdler ilk iki cilde göre biraz daha
durgun, yalın ve teknik zorluklardan arındırılmış parçalardır.
FRANZ
LISZT (1811-1886)
Macar kompozitörü ve piyanisti Franz
Liszt, klasik müzik evreninin en karizmatik müzisyenlerinden
biridir. Kiliseden, tiyatrodan, felsefeden etkilenmiş,
hayatı boyunca değişik alanlara bakmış olmakla birlikte
tüm serüvenleri içinde ‘Piyano’ hep merkezde kalmıştır.
Bugünün piyano resitali kavramı Liszt tarafından geliştirilip
olgunlaştırılarak bugünkü formunu kazanmıştır. Orkestral
bir form olan ‘senfonik şiir’de yine Liszt’in buluşudur.
Liszt’in babası Haydn’ın orkestrasında çelist olarak
çalışan saygın bir müzisyendi. İlk piyano derslerini
Liszt’e babası verdi. 6 yaşında piyanoya başlayan Liszt,
8 yaşına geldiğinde ilk bestelerini yapmaya başlamıştı.
1821’de eğitim için Viyana’ya götürülen Liszt, Salieri’den
ders almaya başladı. 1823’de Beethoven tarafından alnından
öpülerek kendi deyişiyle müziğe vaftiz edildi. Aynı
yıl ailesinin Paris’e taşınması nedeniyle Paris’e gitti.
İlk evliliğini, ilişkileri başladığında evli olan Kontes
Marie D’Agoult ile yaptı. Hayatı boyunca içlerinden
biri de Wagner’in eşi olmak üzere birkaç evlilik yaptı.
Kadınlar arasındaki popülerliği sık sık farklı bir
kente taşınmasına yol açtı. Gençliğinde kilisenin etkisinde
kapalı içe dönük bir yaşam süren Liszt, Paganini’yi
dinledikten sonra değişip piyano ve konserlere açıldı.
Döneminin en büyük piyanisti olan Liszt, piyanonun
o güne kadar yazılmış en zor eserlerini yazmıştır.
(Anne Pelegrinage) Kompozitörlüğünde Chopin ve Berlioz’den
etkilenen Liszt’in armonik dilinden Ravel ve Wagner
ciddi biçimde etkilenmiştir. 1847’den sonraki döneminde
Weimar’ı bir müzik merkezi haline getirmek için çalışmıştır.
Liszt, klasik müzikte romantik dönemin en merkezi figürlerinden
biridir. Büyüleyici piyanizmi ile yaşadığı dönem boyunca
Avrupa’yı ateşe verdi. Piyanizmine oranla daha yavaş
yaygınlaşan kompozitörlüğünün yanısıra değerli bulduğu
diğer müzisyenlerin çalışmalarının yerleşmesi ve yaygınlaşması
için büyük emek vermiş, müzik eğitimine doğrudan katkıda
bulunarak bir çok öğrenci yetiştirmiştir.
Variations
on "Weinen, klagen, sorgen, zagen”
Johann
Sebastian Bach'ın "ağlamak" "dövünmek" "üzülmek" "endişelenmek" başlığını
taşıyan 12 numaralı kantatından ilham alan Liszt, 1859'da
bu kantat üzerine piyano için prelüd yazmaya başlamış
daha sonra bunu çeşitleyerek genişletmiştir. 1862'de
kızı Blondine'nin ölümü üzerine bu prelüdleri 30 çeşitlemeden
oluşan bir sete dönüştürmüştür.
CLAUDE DEBUSSY (1862-1918)
20. yüzyılın
başında sanat dünyasının baş aktörlerinden biri olan
Debussy, aynı zamanda müzik tarihindeki en önemli Fransız
bestecilerden biri olarak kabul edilmektedir. Claude
Debussy, en önemli eserlerini piyano için bestelemiş,
eserleriyle piyano çalma tekniklerinde devrim yaratmıştır.
Frederic Chopin’den bu yana piyano müziğinin en önemli
bestecisi sayılır. Debussy, tam anlamıyla bir empresyonist
bestecidir. Debussy’nin eserleri, sahip oldukları kalıcı
karakteristik özelliklerle birlikte, adeta Claude Monet’nin
resimlerinin işitsel halidir. Onun müziği, müzikteki
“empresyonizm” kavramını tam olarak tanımlar, geç Romantizm
ile erken 20. yüzyıl Modernizmi arasındaki geçişi temsil
eder. 1875 yılından sonra beste yapan diğer müzisyenler
gibi, Debussy’nin müziği de kök ses odaklılık ve A-B-A
formu gibi kısıtlamalardan uzaklaşmış; yoğun bir şekilde
betimleyici, çoğunlukla duygusal, hatta onun da ötesinde,
ruh hallerini yansıtan özellikte olmuştur. Debussy,
orkestra, solo piyano, oda orkestraları için ve vokal
eserler yazmıştır. Aryalarla tanımlanmaktan öte, baştan
sona bir vokal ve orkestra dokusu taşıyan ilk opera
olan "Pélleas et Mélisande"yi de Debussy
bestelemiştir. Debussy’nin piyano eserleri, hem onun
piyanodaki sezgisini, hem de Wagner ve zorlu piyano
besteleriyle çağının armonik ve teknik ufuklarını genişleten
Liszt’ten aldığı ilhamı yansıtmaktadır. Debussy’nin,
döneminin resim sanatında olduğu gibi, zihnindeki görüntülerle
müziğini birleştirebilmesi sonucunda, “Reflets dans
l’eau” (Suda yansımalar), “La Cathédral engloutie”
(Yutulmuş katedral) ve belki de en ünlü eserlerinden
biri olan “Clair de lune” (Ayışığı) gibi şaşırtıcı
derecede güzel müzikal manzaralar ortaya çıkmıştır.
Kansere yakalanan ve bu hastalık yüzünden enerjisi
tükenen Debussy, her şeye rağmen beste yapmayı sürdürmeye
çalışmış ancak 1914’te I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi
üzerine müziğe olan ilgisini kaybetmiştir. “Bu kadar
insan kahramanca ölümle yüzleşirken ne gülebildiğini
ne de gözyaşı dökebildiğini” söyleyerek 1 yıl süren
bir sessizliğe gömülmüş ardından besteleriyle mücadeleye
katılması gerektiğini düşünerek en son eserlerini vermiştir.
Büyük besteci Mart 1918’teki Paris bombardımanında
hayatını kaybetmiştir.
Prelüdler
Debussy'nin solo
piyano için yazdığı prelüdleri, 12'şerlik setler halinde
iki ayrı kitapta toplanmıştır. Debussy'nin prelüdlerinde
Bach ve Chopin'in prelüd setlerinde olduğu gibi aynı
belirgin ton görülmez. ilk set 1909-1910, ikinci set
1912-1913 yılları arasında yazılmıştır. İlk setin tamamı
Mayıs 1911'de Salle Pleyer ve Jane Mortier tarafından
Paris'te ve ikinci setin tamamı ise Haziran 1923'te
Walter Morse Rummel tarafından Londra'da ilk kez seslendirilmiştir.
Des pas sur la neige, birinci sette; ondine, La terrasse
des audiences du clair de lune, Les Fées sont d´exquises
danseuses ve Feux d´artifice ikinci sette yer almaktadır.
İkinci sette yer alan prelüdlerde temanın gittikçe
bilmece gibi bir havaya bürünerek ima edilenin iyice
soyutlandırılması buna karşın yapı, armoni, ritmik
iskeletin ilk sete göre daha belirginleşmiş olması
bu sette yer alan prelüdlerin ortak özelliğidir.
Ondine
Ondine, mitolojik bir su perisidir. Parça, Re
Majör tonda 6/8'lik ölçüdedir. Ondine'in suyun altındaki
ruh hallerini ve başı boşluğunu değişken arpejler ve
oyuncu scherzando çıkışlarla anlatır. Ondine de diğer
tüm periler gibi çok güzel ve ölümsüzdür. Eğer bir
ölümlüyü sever ve birlikte olacak olursa kendisine
can verilecek ve ölümsüzlüğünü kaybedecektir. Ondine'in
laneti veya Ondine'in Uykusu olarak bilinen mitolojik
efsanede de Ondine, aşık olduğu adam ile evlenir ve
ona bir oğlan çocuğu verir ancak doğurduktan hemen
sonra ölümsüzlüğünü kaybettiği için yaşlanmaya başlar
ve kocasının ilgisini kaybeder. Ondine bir gün nehir
kenarında kocasını başka bir kadının kollarında görür.
Yanlarına gider ve kocasına dokunarak "uyanık
kaldığın sürece aldığın her nefeste bana sadık kalmaya
yemin etmiştin, şimdi bu sözünü tut ve uyanık kal çünkü
eğer uyursan öleceksin" der.
Des pas sur la neige
Başlığı, kardaki
ayak izleri anlamına gelen bu prelüd Re minör tonda
4/4'lük ölçüde yazılmıştır. 12 prelüdden oluşan ilk
setin altıncısıdır. Burada, Debussy'nin hüzünlü ve
ağır tempoda tasvir ettiği doğa, hüzne ve yalnızlığa
terk edilmiş ıssız ve buzlarla kaplı bir manzaradır.
Debussy "Ritim, hüzünlü ve donmuş
doğadaki derinliğin tını olarak değerini yansıtmalıdır."der.
Parça teknik açıdan kolay gibi görünse de seslere tam
değerini veren ve notaları ara vermeden birbiri ardına
bir bütün olarak yorumlamayı gerektiren müzikal bir
melodiye ihtiyaç duyar çünkü artık geride kalan sadece
ayak izleri olacaktır.
La terrasse des audiences du
clair de lune
"Ay Işığında Buluşma Terası" başlığını
taşıyan bu prelüd'de Debussy bir Paris gazetesinde
gördüğü haberden ilham almıştır. Haberde, 1912'de bir
Hindistan valisi ay ışığındaki terasta kabul töreni
vermektedir. Debussy bu manzarayı biraz oryantal ve
gizemli pasajlarla ve üstün bir hayalgücüyle tasvir
etmiştir. Popüler bir Fransız çocuk şarkısı olan Au
clair de la lune ‘ezgisini anımsatan girişle başlayan
sakin bir prelüddür. Fa diyez minör tonda, 6/8'lik
ölçüde ağır bir tempodadır. Les Fées sont d´exquises
danseuses "Periler Zarif Dansçılardır" başlığını
taşıyan bu parçada Debussy, kızına hediye edilen J.M.
Barrie'nin "Peter Pan Kensington Bahçelerinde" adlı
kitabındaki Arthur Rackham'ın resimlerinden esinlenmiştir.
Masalsı bir hava içinde ve uçucu figürlerle hayal dünyasından
bir dansı yansıtır. Re bemol Majör tonda, 3/8'lik ölçüde
hızlı ve hafif tempoda bir prelüddür.
Feux d´artifice
"Havai
Fişekler" başlığı taşıyan bu prelüd ikinci setin
son parçasıdır. Uzaktan duyulan milli marş ve havai
fişekleri ile 14 Temmuz Fransız Ulusal Bayramı'nı şiirsel
bir dille tasvir eder. Liszt tarzında virtüözite efektleri
içermesine karşın şiirselliği ön plandadır. 4/8'lik
ölçüde Fa Majör tondadır. Paris’te gökyüzündeki havai
fişeklerin müzikal bir portresidir adeta. Dinleyenin
gözünde gerçekten de havai fişeklerin göz kamaştırıcı
büyüsünü başarıyla canlandırır. Her an yeni bir patlamanın
söz konusu olabileceğini hissettiren sürprizler, bu
eseri rengarenk kılar. Harikulade arpejler, triller,
süslemeler, ani akor pasajları, parçanın karakterini
kurgular. Teknik bakımdan, prelüdler arasında virtüözite
gerektiren en zorlayıcı eserdir.
OLIVIER MESSIAEN (1908-1992)
Modern müzik çağının Fransa'daki
en büyük temsilcisi olarak gösterilen Olivier Messiaen,
oldukça üretken bir besteci olmasının yanı sıra, yenilikçi
ve sıradışı karaktere sahip bir figürdür. Müziğinde
uzakdoğu gizemliliğine rastlanabilineceği gibi, koyu
katolik karakterini, dindar kişiliğini de kendine has
mistik bir dille yansıtmıştır. Neredeyse her tür çalgı
grubu ve müzik türlerini değerlendirmiş olan Messiaen'in
orkestra ve solo piyano için yazdığı eserler ayrı bir
önem taşır. Besteci doğaya ve kuş seslerine ise anılmaya
değer derecede özel bir ilgi beslemiş, kuş seslerini
müzik yoluyla tasvir ederek kendine has bir renk yelpazesi
ortaya koymuştur. Kuş sesleri Messiaen'in müziğinde
önemli bir yere sahiptir, kuş seslerini büyüleyici
derecede güzel bulmuş, hatta kuşların en iyi müzisyenler
olduğunu düşünmüş, dünyanın farklı yerlerindeki kuş
seslerini notalamış ve bunları müziğinde sıkça kullanmıştır.
Renkleri kullanışındaki innovasyonu, zaman ve müzik
arasındaki ilişki konsepti, kuş sesleri ve dini düşünceleri
açıklama tutkusu Messiaen'ın müziğinin ayırıcı, belirgin
özellikleridir. Messiaen, Avignon'da (Fransa) edebiyatçı
bir ailenin iki oğlunda ilki olarak dünyaya geldi.
Annesi şair, babası ise İngilizce öğretmeniydi ve W.
Shakespeare'ın oyunlarını Fransızca'ya çeviriyordu.
Messiaen ilerleyen yıllarda annesinin şiirlerinin onu
derinden etkilediğini ve kariyerinde önemli bir yeri
olduğunu ifade etmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın patlak
verdiği günlerde babası orduya yazılınca annesi iki
oğlunu da alarak güneydoğu Fransa'da oturan kardeşinin
yanına yerleşti. Messiaen, burada piyano derslerine
başladı, ilk ilgi duyduğu besteciler Debussy ve Ravel
oldu. 10 yaşında ilk bestelerini yapmaya başladı. 1918'de
babası savaştan dönünce Fransa'nın batısındaki Nantes'e
yerleştiler. Piyano derslerine burada da devam etti.
Bir yıl sonra 1919'da 11 yaşında Paris Konservatuarına
girdi. Konservatuarda olağanüstü başarılı bir öğrenci
oldu. Henüz öğrenciyken ilk besteleri (piyano için
sekiz prelüd) yayınlandı. 1927'de Marcel Dupre'nin
org kurslarına katıldı. Dupre onun yeteneğini şu sözleri
ile açıklıyordu "Kursa ilk geldiğinde
enstrümanı tanıtırken bir saat sessizce dinledi ve
gitti. Bir hafta sonra tekrar geldiğinde Bach'ın Do
minör fantazi'sini etkileyici bir şekilde çalıyordu" İki
yıl sonra 1929'da Église de la Sainte-Trinite katolik
kilisesine hasta olan organistin yerine vekaleten atandı.
Organistin ölümü üzerine Dupre'nin de ısrar ve referanslarıyla
1931 yılından kilisenin daimi organisti oldu ve yaşamının
son yıllarına kadar yaklaşık 60 yıl bu göreve devam
etti. 1932'de kemancı ve besteci olan Claire Delbos
ile evlendi. Birlikte beste yaptılar. Beş yıl sonra
1937'de oğulları Pascal doğdu. Eşi kısa bir süre sonra
geçirdiği bir operasyonda hafızasını kaybedince mutlu
evlilikleri bir trajediye dönüştü ve Claire yaşamının
geri kalanını bir akıl hastalıkları enstitüsünde geçirmek
zorunda kaldı. İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle
Messiaen aktif savaşçı olmayan, bir destek birliği
olan ordunun medikal birimine kaydoldu. 1940'ta yakalandı
ve esir kampına götürüldü. Esirlik dönemi boyunca bir
kemancı, klarnetçi ve çelistle tanıştı. Onlar için
bir trio besteledi. Bu trio daha sonra piyanonun da
eklendiği bir quartete dönüştü.
Quatuor pour la fin
du temps ( Mahşerin Dörtlüsü) daha sonra Messiaen'in
baş yapıtlarından biri oldu. Bir yıllık esaret hayatının
ardından 1941'de Paris Konservatuarında profesör olarak
görev aldı ve 1978'de emekli oluncaya kadar bu görevine
devam etti. Messiaen ilk eşini 1959'da yaklaşık 20
yıl süren uzun bir dönem sonunda kaybetti. İki yıl
sonra 1961'de piyanist Yvonne Loriod ile evlendi. Yvonne
ile uzaklara ve uzun yolculuklara çıktılar, Yvonne
eşinin vahşi yaşamdaki kuş seslerini kaydetmesinde
ve kuşların müzik hayatında önemli bir yeri olacağı
bu yeni döneminde Messiaen'e asistanlık yaptı. 1959'dan
itibaren artık besteci kimliği ile geniş kitlelerce
kabul gören Messiaen birbiri ardına gelen ödül ve ünvanların
sahibi oldu.
L´alouette calandrelle - Le traquet
rieur - Le courlis cendré
Besteci, 1956-1958
yılları arasında "Kuş
Kataloğu" başlığı altında 7 kitaptan oluşan bir
çalışma hazırladı. "L´alouette calandrelle" (Çayır
kuşu) beşinci kitaptan, "Le traquet
rieur" (Kuyrukkakan Kuşu) ve "Le courlis
cendré" (Çulluk) yedinci kitaptan parçalardır..
İstanbul Resitalleri, Ekim 2011
|