CLAUDE DEBUSSY (1862-1918)
20. yüzyılın en önemli Fransız bestecilerinden birisidir.
Frederic Chopin’den bu yana piyano müziğinin en önemli
bestecisi sayılır. En önemli eserlerini piyano için
bestelemiş, eserleriyle piyano çalma tekniklerinde
devrim yaratmıştır. Claude Debussy, tam anlamıyla
bir empresyonist bestecidir. Debussy’nin eserleri,
sahip oldukları kalıcı karakteristik özelliklerle
birlikte, adeta Claude Monet’nin resimlerinin işitsel
halidir. Onun müziği, müzikteki “empresyonizm” kavramını
tam olarak tanımlar, geç Romantizm ile erken 20.
yüzyıl Modernizmi arasındaki geçişi temsil eder.
Debussy, aynı zamanda müzik tarihindeki en önemli
Fransız bestecilerden biri olarak kabul edilmektedir.
Besteci, 20. yüzyılın başında sanat dünyasının baş
aktörlerinden biri olmuştur. 1875 yılından sonra
beste yapan diğer müzisyenler gibi, Debussy’nin müziği
de kök ses odaklılık ve A-B-A formu gibi kısıtlamalardan
uzaklaşmış; yoğun bir şekilde betimleyici, çoğunlukla
duygusal, hatta onun da ötesinde, ruh hallerini yansıtan
özellikte olmuştur. Debussy, orkestra, solo piyano,
oda orkestraları için ve vokal eserler yazmıştır.
Aryalarla tanımlanmaktan öte, baştan sona bir vokal
ve orkestra dokusu taşıyan ilk opera olan "Pélleas
et Mélisande"yi de Debussy bestelemiştir. Debussy’nin
piyano eserleri, hem onun piyanodaki sezgisini, hem
de Wagner ve zorlu piyano besteleriyle çağının armonik
ve teknik ufuklarını genişleten Liszt’ten aldığı
ilhamı yansıtmaktadır. Debussy’nin, döneminin resim
sanatında olduğu gibi, zihnindeki görüntülerle müziğini
birleştirebilmesi sonucunda, “Reflets dans l’eau”
(Suda yansımalar), “La Cathédral engloutie” (Yutulmuş
katedral) ve belki de en ünlü eserlerinden biri olan
“Clair de lune” (Ayışığı) gibi şaşırtıcı derecede
güzel müzikal manzaralar ortaya çıkmıştır. Kansere
yakalanan ve bu hastalık yüzünden enerjisi tükenen
Debussy, her şeye rağmen beste yapmayı sürdürmeye
çalışmış ancak 1914’te I. Dünya Savaşı’nın patlak
vermesi üzerine müziğe olan ilgisini kaybetmiştir.
“Bu kadar insan kahramanca ölümle yüzleşirken ne
gülebildiğini ne de gözyaşı dökebildiğini” söyleyerek
1 yıl süren bir sessizliğe gömülmüştür. Ancak daha
sonra besteleriyle mücadeleye katılması gerektiğini
düşünerek en son eserlerini vermiştir. Büyük besteci
Mart 1918’teki Paris bombardımanında hayatını kaybetmiştir.
Images 1er cahier (İmgeler 1. Kitap)
Debussy'nin yapıtları 1977 yılında müzikolog François
Lesure tarafından kataloge edilmiştir. İmgeler 1.
Kitap da L110 katalog numarası ile kayda alınmıştır.
1904-1905 yılları arasında solo piyano için yazılmıştır.
Eser, üç bölümden oluşur. İlk kez 1905 yılında Durand
yayınevi tarafından basılmış ve yine ilk kez 3 Mart
1905'te Societe Nationale'de ünlü piyanist Ricardo
Vines tarafından seslendirilmiştir. İmgeler 1. Kitabın
yazıldığı yıllar, terzi olan ve dört yıldır evli
olduğu ilk eşi Rosalie Texier'den ayrıldığı ve bir
bankacının eşi olan amatör şarkıcı Emma Bardac ile
birlikte yaşamaya başladığı ve kızları Claude-Emma'nın
doğduğu döneme rastlar. Birinci bölüm "Reflets
dans l'eau" (Sudaki Yansımalar) Re bemol Majör
tondadır. Debussy'e göre müzik, sizi sonsuzlukta
söz sahibi kılan bir tür matematiktir. Debussy'nin
empresyonist (izlenimci) şair ve ressamlardan oluşun
çevresinin etkisi ve empresyonist besteciliği çok
güçlü hissedilir. Parçanın ana temasını su ve ışık
oyunları oluşturur. Su doğayla insan ruhu arasında
aracı olabilecek önemli bir simgedir. İkinci bölüm,
Hommage à Rameau (Rameau'ya Saygı) Sol diyez minör
tonda yazılmıştır. Debussy, Geç Barok çağın Fransız
bestecisi J.Ph. Rameau'a atıfta bulunur. Mouvement
(Hareket/Devinim) adını verdiği üçüncü bölüm ise
Do Majör tondadır. Debussy nefret ettiği makine hızının
ritmine, kendi içinde süreklilik arz eden mekanik
devinime atıfta bulunarak aslında hareket özgürlüğünü
ifade eder. Burada aslında daha çok soyut bir kavramı,
ritmik bir gücü simgeler. Canlı tempodaki bu bölüm,
bestecinin özellikle sevdiği gibi, ellerin en kısa
açıklıkta bile çarpraz çalışı ve tınıların ustaca
kullanılışı ile parçaya ayrı bir ilginçlik kazandırmaktadır.
L'Isle joyeuse
"Zevk Adası" anlamına gelen "L'isle
joyeuse", L. 106 katalog numarası ile numaralandırılmıştır.
Solo piyano için yazılmış büyük bir eserdir. 1904 yılında
yazılan eser tek bölümden oluşur. La Majör tonda yazılmıştır.
İlk kez 10 Şubat 1905'te Paris'te ünlü piyanist Ricardo
Viñes tarafından seslendirilmiştir.
LUDWIG VAN BEETHOVEN (1770-1827)
Klasik
Batı Müziği’nin “Üç B”sinden (Bach, Beethoven ve
Brahms) biri olan Ludwig van Beethoven, kuşku ve
tartışmasız bir şekilde batı müziği tarihinin en
büyük bestecilerinden biridir. Almanya’nın Bonn kentinde
doğan besteci, dokuz senfoni, dokuz konçerto, iki
mass, bir operanın yanı sıra, solistler, küçük topluluklar
ve orkestralar için sayısız eser bestelemiştir. Piyano
eserleri arasındaki 32 adet hatırı sayılır sonat,
her konser piyanistinin resital repertuarında bulunması
gereken esas eserler arasındadır. Beethoven’ın Almanya
ve Avusturya’daki yaşamı, fakirlik, zorluklar, hastalıklar,
ailevi sorunlar ve sonu hüsranla biten aşklarla doludur.
Yaşadığı tüm eziyetlere rağmen, dehası bitmek tükenmek
bilmedi ve kendi hayatı daha da karmaşıklaştıkça
yetenekleri gittikçe artan maceracı bir yapıya büründü.
En büyük eserlerini, Napolyon’un Viyana kuşatmasının
en kötü yılında ve ölmeden önce sağır olarak geçirdiği
14 yıl boyunca besteledi. Birçok Avrupalı besteci
gibi, Beethoven da Kilise ve çeşitli aristokrat aileler
tarafından maddi anlamda destekleniyordu. Hala duyabiliyorken,
popüler bir konser piyanistiydi ve kendi eserlerini
çalıyordu. En son performansını, “İmparator” Konçertosu’nu
çalmak üzere 1811 yılında sergiledi. Ancak, bu dönemde
tamamen sağırlaşmıştı ve konser büyük bir fiyaskoyla
sonlandı. Bunun üzerine Beethoven sahneyi tamamen
terk etti ve en önemli gelir kaynağını kaybetti.
Bestelediği eserlerin çok büyük bir bölümü risklidir,
genellikle kahramanlığı ve zorlukları dışavurur;
genel olarak kendi dönemi için bambaşka bir duyarlılığa
sahiptir; yeni bir çığır açmıştır. Tek operası olan
“Fidelio”, genel olarak kullanılan opera temaları
olan ahlaksızlık ve ölümün aksine, evliliğin ve aşkın
zevklerinden ve tutkularından bahseder. “Hammerklavier”
isimli piyano sonatı ise, 1818 yılının yeni geliştirilen
pedallı ve altı oktavlı piyanosunun limitlerini zorlayan
bir macera olmanın ötesinde, yeniden yapılandırılan
bir sonat formunu örneklemektedir. Dokuzuncu Senfonisi’nin
dördüncü bölümünde, Schiller’in “Ode to Joy”’una
(Neşeye Övgü) yer vermiştir. Buradaki insan sesleri,
bir Aydınlanma fikri olan İnsanların Kardeşliği idealini
hararetli bir şekilde tekrarlamaktadır. Beethoven’dan
önce hiçbir besteci böyle bir mesajı coşkulu bir
şekilde bir senfoni formatı içinde vermemiştir.
Sonata n° 30, op 109
Solo piyano için yazılmış romantik dönem eseridir.
30 Numaralı Sonat, Beethoven'ın bestelediği sondan
üçüncü piyano sonatındır. Aslında bestecinin bir
üçleme şeklinde düşündüğü ve Berlin'de yaşayan yayıncısı
Schlesinger'a da bu şekilde yayınlaması için teklif
ettiği sonatlar bir üçleme şeklinde yayınlanamamış;
halen üzerinde çalışmakta olduğu besteleri ve yayıncısına
yazdığı mektuplardan anlaşıldığı üzere daha sonra
kötüleşen sağlığı nedeniyle de 31 ve 32 numaralı
piyano sonatları 2-3 yıla yayılan bir zamanda bestelenerek
yayınlanmıştır. Mi Majör tondaki eser, 1820 yılında
bestelenmiş ve 1821 yılında ilk kez yayınlanmıştır.
Bestecinin yakın arkadaşı Antonie Brentano'nun kızı
Maximiliane Brentano'ya ithaf edilmiştir. Op. 109
katalog numarası ile kayda alınan eser 3 bölümden
oluşur. Birinci bölüm, Vivace ma non troppo: Adagio
espressivo; ikinci bölüm, Prestissimo ve üçüncü bölüm
Gesangvoll, mit innigster Empfindung.
ROBERT SCHUMANN (1810-1856)
19.yy. Romantik Dönem piyano müziğinin en önemli temsilcilerinden
ve Almanya’daki Romantik hareketin öncülerinden Alman
besteci ve müzik eleştirmeni Robert Schumann'dır.
Özellikle solo piyano için müzikleri, senfonileri,
konçertolarıyla tanınan Schumann, bir müzik gazetesi
çıkartarak müzikolojinin de ilk isimlerinden biri
olmuştur. Yaşamı boyunca çektiği ruhsal sıkıntılarının
yanı sıra yaşadığı dönemin romantik ruhunu müzikte
en şiirsel ve anlamlı biçimde yansıtmıştır.
Kitap satıcısı Friedrich August Schumann ile Johanna
Christiane Schnabel’in beş çocuğundan en genci olan
Robert Schumann çocukluğundan beri hep şair olmayı
istemiş ancak müziğe olan yeteneği nedeniyle babası
tarafından piyano dersleri almaya teşvik edilerek kendini
bu yönde ilerletmiştir. Virtüözlük seviyesine ulaştıktan
kısa bir süre sonra ise beklenmedik bir anda ellerindeki
bir sakatlık sonucu piano çalamaz olmuş, sağ elinin
orta parmağını kullanamaz olunca besteci-pianist yerine
besteci-eleştirmen kimliğine bürünmüş ve kararlılıkla
beste yapmayı sürdürmüştür. Piyano hocası Wieck'in
kendi gibi müzisyen olan kızı Clara Wieck ile evlenmiştir.
Clara'nın, Schumann'ın eserlerinin prömiyerini de gerçekleştirdiği
dikkate değer piyanistlik kariyeri olmuştur. Delirmekten
her zaman korkmuş olan Schumann’ın bu korkusu ve artan
halüsinasyonları onu 1854’te bir intihar girişimine
kadar götürmüş, bunun üzerine bir akıl hastanesine
yatırılmış ve 29 Temmuz1856’da burada yaşama veda etmiştir.
Fantaisie op 111
Opus 111 katalog numarası ile numaralandırılmış romantik
dönem eseridir. 1851 yılında piyano için yazılmıştır
ve üç bölümden oluşur. Schumann'ın hastalığının ileri
seviyede kendini göstermeye başladığı bu dönemde
ruh hali de eserlerine yansımıştır. Do minor tonda
birinci bölümü, La bemol majör tonda ikinci bölüm
takip eder ve parça yine do minör tondaki üçüncü
bölüm ile sona erer.
Fantaisie op 17
1836 yılında solo piyano için yazılmıştır. Do Majör
tondadır. Üç bölümden oluşur. Franz Liszt'e ithaf
edilmiştir. Schumann'ın solo piyano için yazdığı
en büyük eserlerinden biri olarak gösterilir. Ayrıca
erken romantik döneme ait başlıca eserlerden biridir.
İtalyan versiyonu Fantasia olarak da bilinir. Heyecanlı
ve tutkulu birinci bölümü, mi bemol majör tonda ve
ilk bölümdeki duyguları çağrıştıran ikinci bölüm
takip eder, parça yavaş ve derin bir final bölümüyle
sona erer.
İstanbul Resitalleri, Eylül 2011
|