İstanbul Resitalleri  
 

 



 

Program Notları
Resital No:12, Sezon: 2, 2008-2009/2
OPHÉLIE GAILLARD
13 Kasım 2008, MKM Mustafa Kemal Merkezi, İstanbul

                          Bölüm 1: CAN OKAN'IN NOTLARI
                          Bölüm 2: OPHÉLIE GAILLARD'IN NOTLARI:
                                       J.S. Bach'ın çello için süitleri (Türkçe)
                                       Les Suites de J.S. Bach pour Violoncelle (Français)

CAN OKAN'IN NOTLARI:

JOHANN SEBASTIAN BACH (1685-1750)

Tüm dünyada müzik tarihinin temel taşı olarak kabul görmüş olan büyük Alman besteci Johann Sebastian Bach, yaşadığı Barok Dönem'in müzikteki doruğunu oluşturmuştur. Kendi döneminde yaşamış ve kendinden sonra yaşayacak bütün büyük besteciler Bach'tan etkilenmiş ve onlara ilham kaynağı olmuştur. Yazdığı bin küsür eserinde kusursuz armoni ve kontrpuanda (polifonik yazı biçimlerinde) kusursuzluğu yakalamış, Füg, Kantat, Passion, konçerto, süit gibi müzik türlerinin ustalıklı örneklerini vermiştir. Bunların arasında 300 küsür kantat, İsa'nın son dört gününü anlatan dramatik "Aziz Matta'ya göre Çile", 6 Brandenburg Konçertosu, Viyolonsel için 6 Süit, Keman için 3 Sonat ve 3 Partita, klavyeli çalgılar için İngiliz, Fransız Süitleri, Partita'lar, "İyi Düzenlenmiş Klavye" başlıklı dev yapıtı, yazdığı son eseri "Füg Sanatı" örnek olarak gösterilebilir.

Viyolonsel için Altı Süit
Yaylı çalgılar ailesinin şairi olarak bilinen viyolonsel için müzik tarihinde birçok besteci önemli yapıtlar yazmıştır. Bunların arasında, solo viyolonsel için yazılmış belki de en önemli yapıtlar, Johann Sebastian Bach'ın yazdığı altı adet süittir. Süit, Bach tarafından çeşitli dans müziklerini bir araya getiren bir müzik formu olarak değerlendirilmiştir. Solo viyolonsel için yazılan altı süit, 1717 ile 1723 yılları arasında tamamlanmıştır. Her biri farklı ton ve karakteristik özellikler içeren bu süitler, günümüzde bütün viyolonsel çalan müzisyenlerin "günlük duası" haline gelmiştir. Üstelik bu süitler, keman, viyola, kontrbas, korno, vurmalı çalgılar, klarnet, gitar, lut gibi pek çok çalgıya da uyarlanmıştır.

Viyolonseli için yazılan bu altı süitin bölüm dizilişi şöyledir:
1. Prelude
2. Allemande
3. Courante
4. Sarabande
5. Minuet (1. Süit), Bourrée (3. Süit), Gavotte (5. Süit)
6. Gigue

Prelude, süitin açılış müziği olarak değerlendirilmektedir. Allemande ise orta yürüklüğü olan bir tempoda Alman dansıdır. Courante ise daha hızlı ve canlı bir Fransız köy dansıdır. Sarabande ise süitlerin yavaş olan bölümleridir. Üç vuruşlu ve aksanı ikinci vuruşa gelen, İspanyok kökenli ve genel ruh hali hüzünlü bir danstır. Buna karşıtlık oluşturan Minuet bölümü, hareketli bir saray dansıdır. Bourrée ve Gavotte ise 16. Yüzyıldan gelen, hızlı tempolu ve iki vuruşlu Fransız danslarıdır. Son bölüm olan Gigue ise İrlanda kökenli ve çok canlı bir tempoda çalınan neşeli bir danstır.

Bu süitlerin önemini ilk vurgulayan müzisyen ise, 20. yüzyılın en önemli viyolonselcilerinden Pablo Casals olmuştur. Aynı zamanda bu süitlerin ilk plak kayıtlarını da gerçekleştiren Casals'tan sonra, dünyaca ünlü birçok viyolonselci bu süitleri kayda almıştır.

Süit, No. 1, Sol majör BWV 1007

Günümüzde müzik eğitimi veren birçok kurumda, viyolonsel çalan müzisyenler, Bach çalmaya ve kendilerini geliştirmeye bu süit ile başlar. Özellikle Prelude başlıklı birinci bölümü ünlü olan bu süit, bütün serinin içinde teknik bakımdan en rahat olanıdır.

Süit, No. 3, Do majör BWV 1009

Bütün süit serisinin içinde, karakteri en parlak, enerjik olanı üçüncü süittir. Eser, kararlı bir inici gam ile başlar ve hiç vakit kaybetmeden tek bir dev nefes içerisinde akıp giden bir cümle, eserin Prelude kesitinin en önemli özelliğidir. Bach, Almancada "dere" anlamına gelen bir kelimedir ve bu bölüm, bestecinin daima akan bir dere gibi yaşayan müziğinin çok anlamlı bir örneğidir. Eser, canlı ve neşeli bir köy dansı havasındaki Gigue ile sona erer. Teknik bakımdan çeşitli zorluklar içeren bu süit, ruh hali bakımından en olumlu hava içerisinde olan süittir.

Süit, No. 5, Do minör BWV 1011
Bu süit ise, tüm serinin arasında en karanlık atmosferi taşıyan olarak gösterilir. Bu süit, viyolonselin la telinin sol notasına aktarılması ile çalınabildiği gibi, günümüzde bu değişikliği yapmadan çalan viyolonselciler vardır. Bu tel aktarımının besteci tarafından öngörülmesinin sebebi, müziğin olabildiğince koyu ve mat bir renge bürünmesine yardımcı olması amaçlıdır. Süit, bir Fransız uvertürü havasında, ağır başlı ve keskin ritimleri ile belirginleşen bir açılış müziği ile başlar. Çok geçmeden bu kesit, Bach'ın en sevdiği müzikal formlardan biri olan bir Füg ile devinim kazanır.

Can Okan, Ekim 2008


OPHÉLIE GAILLARD'IN NOTLARI:

J.S.BACH'IN ÇELLO İÇİN SÜİTLERİ

J.S. Bach'ın yalnızca viyolonsel için bestelediği süitlerin dünyasını keşfettiğimde henüz bir çocuktum. Paul Tortellier'nin, bu eserlere ait duyarlılık ve görsel bir düşgücünü açığa çıkaran yorumu ve anlatımı, beni şaşırtmış ve heyecanlandırmıştı. İnce ve zarif görünümlü bu adam, bir dansçının hareketleri ve duruşuna sahipti. Bizi kendi heyecanını paylaşmaya davet ediyordu ; biz de hayranlık dolu bir bakışla onun anlatısını dinliyorduk. Bir şair-müzisyenin düş gücünün bir çocuğunkiyle karşılaşmasından gizemli bir simya doğmuştu. Daha sonra, varolan elyazmaları  ve baskıları inceledim : en başta Anna-Magdalena Bach'ın 1730'a doğru yayınlanan elyazması olmak üzere 1726 tarihli Kellner'e  ve 18. yüzyılın ikinci yarısındaki isimsiz kopyacılara ait olan elyazmaları. Yalnızca keman için olan sonat ve partitas'ların aksine, besteci tarafından yazılmış bir belge bulunmamaktadır, ve bu eser bize tüm sırlarını açmaktan henüz çok uzaktadır. Bu nedenle, bu eserleri araştırdım, çaldım, bir ifade özgürlüğü ve en geniş ses çeşitliliğini bulmaya çalıştım. Bu armonik, ritmik, melodik ve çoksesli müziğin farklı boyutlarıyla oynamaktan dolayı tekrar eden bir zevki keşfettim. Bir müzisyenin, bu eserin tüm yönleri ve zenginliğini açığa çıkarmak için her an bu metni farklı bir şekilde aydınlatma olanağı varmışçasına... Sanki besteci farklı makamları keşfediyor ve müzik aracını beklenmeyen dönüşümlere sunuyormuşçasına, her süitin yapısı, dans hareketlerinin buyurmasıyla, çok organik ve tutarlı bir duyguyu, bir anlatım birliğini doğurmakta. Her süit, kendi kendine yetmekte ve böylece herbiri kendine ait farklı bir dünyaya sahipmiş gibi gözükmekte. Bu arada, birbirini takip eden keşifler boyunca, bir diyalog doğmakta. Böylece, do minör beşinci süit, do majör üçüncü süiti yanıtlamaktadır.

İlk Süit
İlk süitte prelüd, vücut ve ruh huzuru duygusuyla birlikte cömert bir tasasızlık duygusunu yaymaktadır ; ve her ses, her adım, yol üzerinde karşılaşılan herşey hayranlık yaratmaktadır. Allemande (1) hem sevecen hem gizli bir dansa soylu ve hoş bir davetiyedir. Courante (2), hareketli bir yaşamın patlaması, konuşkanlığın zevki gibidir. Yavaş ve asil yürüyüş olan sarabande (3) ise bize o anda hareketsizlik duygusu verir. Yavaş bir hareketi hayal edin ; kumaşların altında saklanan bir vücudun dingin hatlarını keşfetmeye neredeyse olanak tanıyan bir kumaşın dalgalanması gibi...Bazan rustik bir zerafete sahip olan birinci menuet(4) doryen bir dünyaya yerini bırakır. Son olarak, canlı ve neşeli gigue'den (5) enerji  taşar.

Üçüncü Süit

Güneşli ve parlak üçüncü süit, ses aralıklarını ve viyolonselin doğal yankılarını yüceltmekte ve tüm prelüd boyunca gamın ana motifinden yola çıkarak gelişmektedir. Allemande, ritmik bir yaratıcılık ve hep daha büyük bir özgürlük sunan beklenmedik armonik kıvrımları saklar. Courante bizi hiçbir piruetten esirgemez ve onun zarif ustalığından etkilenir. Vurgulanan ve askıya alınan ilk iki evresi ile sarabande bu dansın ritmik yapısının en iyi örneği. Hiçbir ağırlık hissi olmadan peşpeşe iki destek hissi vermek  dansın mucizelerinden biri ! Do minörle dolu olan ikincisi, karşıt bir biçimde, bizi nostaljik ve sevecen bir düşünceye dalmaya davet etmektedir ; ilk dansın şen ve güvenli dönüşü ve gigue'in neşeli boşalmasından önce bir hoşluk parantezi gibi. Paul Valéry Ruh ve Dans eserinde, « Kulak harika bir biçimde ayak bileğine bağlıdır » diye yazmıştır.

Beşinci Süit
Çok fazla Fransız ilhamına sahip beşinci suit, üçüncüden farklı olarak, do minörün ses perdesinde dolaşmaktadır. Ardarada gelen iki bölümlü prelüde açılmaktadır ;  iki sesli bir fügün  takip ettiği kontrollü bir ritme sahip bir üslup ile yavaş bir giriş bölümü vardır. Parlak ve soylu do majör tonu, yerini, bir büyüklük ve bütünlük duygusuna, hayranlık uyandırıcı oranlara sahip bir mimariye bırakır. Prelüdün yapısında olduğu kadar danslar aracılığıyla da görüldüğü gibi, Bach Fransız anlatımını içtenlikle anlamış ve benimsemiş görünmektedir. Etkileyici ve aynı zamanda dokunaklı allemande'dan, bir soyluluk duygusu ortaya çıkmaktadır. Şaşırtıcı biçimde armonik olarak yolculuk eden courante, düzensizlik içerisinde sürekli yenilenen bir esneklik gerektirmektedir. Aslında, Fransız tarzı düzensizlik öngörülebilir olmadığı, doğal ve yaratıcı olduğu sürece anlam kazanmaktadır. Altı süitin her devinimi arasında bu beşinci sarabande tek akordan yoksun olmayandır. Armonik gerilimin ayrıntılı anlatımı veya en yüksek noktası : üç ses vardır ancak o kadar birbirlerinden yalıtılmışlardır ki indirgenemez biçimde tek başına ve çıplaktırlar ve bir an bile birlikte çınlamazlar. Gavottes'lar (6) ise daha akışkandır, bourrée'ler (7) kadar belirgin değildirler. Daha ileride tekrar değineceğimiz lut için olan versiyon özellikle coşkuludur : açıkça belirtilen ilk harmoni duyulmadık bir zenginliği ortaya koymaktadır. İkinci armoninin bas ile ilgili bölümü ise atiklik ve keyif izlenimini güçlendirmektedir.  Gigue belki de iki enstrüman için bestelenmesi en ayıredici olan bir dans tipidir  ve böylece anlatımı çok uzak yönlere çekmektedir. Artık uyarlamadan konuşmak mümkün değildir ancak gerçekten aynı öykünün çok farklı iki anlatımından bahsedilebilir.

Klavye için prelüd ve fügleri ve viyolonsel için süitleri günlük gıdası olarak gören değerli bir müzisyen Pablo Casals ile ilgili kısa birşey söylemek isterim.
Kendisi daha çocukken, Barselona'daki bir mağazada, o güne kadar az ilgi gören ve hiçbir zaman bütünüyle çalınmamış olan süitlerin baskısına rastlamıştır. Çok daha sonraları, sadece ağustos böceklerinin eşliğinde, eski Saint Michel de Cuxa taşlarının arasında, güneş altındaki bir gezinti sırasında, o günden sonra çok hayranlık duyulan, çalınan ve öğretilen Bach'ın süitlerinin yorumuna ilişkin sinematografik bir tanıklığı bizimle paylaşmıştır.
Kendisi Albert E. Kahn'a şöyle der : « Bugün bile, viyolonsel için süitlerin kapağını görür görmez, kendimi Barselona'daki küf ve tuzlu su kokan o eski dükkanda bulurum [...]. O günden bu yana seksen yıl geçti ve o günkü keşfimden doğan hayranlık duygusu günden güne arttı. » Bu eserler on yıllar sonra peşpeşe farklı yorumlarla zenginleşmişlerdir ancak bu alandaki ilerlemeler daha alçakgönüllü kalmıştır... Bu arada, Bach'ın kendisi tarafından gerçekleştirilen beşinci süitin lut için olan versiyonunun varlığının ortaya çıkması, benim için şaşırtıcı bir keşif oldu. Eseri anlayışım böylece farklı bir biçim aldı : ustanın bu gizmeli parçalara eşlik etmek için seçtiği armoniler sonunda gözlerimin önündeydi. Elbette, viyolonsel için olan versiyondan yola çıkarak zorunlu olarak eliptik  armonik şemayı hayal etmemiz ve bulmamız mümkündür.  Ancak doğası gereği monodique olan bu enstrüman ile o kadar sıkıntı içindeyiz ki ! Bu deneyim sayesinde, çoğu zaman başka olasılıkları da dikkate alarak, Bach çoksesli bir enstrüman için bir versiyon yazsaydı bas nasıl olurdu sorusunu, diğer beş süit arasında el yordamıyla ilerleyerek, tahmin etmeye çalışarak, bu araştırmamı uzattım. Zengin ve sürprizlerle dolu lut için olan versiyon, söylenmeyenleri ve hatta viyolonsel için partisyonun sadeleştirmeleri aydınlatmaktadır.  Ama aynı zamanda, özellikle prelüdün fugue'ünde ve gigue'de, seslerin güdümüyle ilgili olarak bir süsleme sanatını ve inanılmaz bir yaratıcılığı açığa çıkarmaktadır. Böylece besteci bir eseri bu enstrümanların herbirine uyarlamakla yetinmemiştir : ne kadar eksik olsalar da, tüm özel oyun biçimleri ve iki esntrümanın özellikleri aracılığıyla daha ziyade müzikal anlatımı zenginleştirmeyi seçmiştir. Tüm bu süitler boyunca, anlatıcı, La Fontaine'in « zariflik, güzellikten de güzeldir » diye tanımladığı, kırılgan ve ince bir anı bulmak için, durmaksızın ses perdesi (ton) ve ülke değiştirmekte, karşıt ruh hallerini keşfetmekte, bir dansçının duruşunu aramaktadır.

Ophélie Gaillard, 2008 (Türkçeye çeviren: Zeynep Peker, Ekim 2008)


OPHÉLIE GAILLARD'IN NOTLARI: (Fransızca)

LES SUITES DE J.S. BACH POUR VIOLOCELLE

J'étais encore enfant lorsque j'ai découvert l'univers des suites de J.S. Bach pour violoncelle seul, lorsque j'ai écouté toute ébaubie et émue Paul Tortelier les interpréter, les raconter aussi, dévoilant une sensibilité et une imagination très visuelle. Cet homme à la silhouette svelte et élégante avait aussi une gestique et les attitudes d'un danseur, il nous invitait à partager son enthousiasme, et nous écoutions son récit, le regard émerveillé. Alchimie mystérieuse, moment rare où l'imaginaire d'un poète musicien rencontre celui d'un enfant.
Depuis, j'ai étudié les différents manuscrits et éditions dont nous disposons, tout d'abord le manuscrit d'Anna-Magdalena Bach (publié vers 1730), celui de Kellner (vers 1726) et enfin ceux des copistes anonymes datant de la seconde moitié du XVIII ème siècle.
Contrairement aux sonates et partitas pour violon seul, il n'existe pas de manuscrit autographe, et cette oeuvre est loin de nous livrer tous ses secrets. J'ai donc cherché, joué encore, tenté de trouver une liberté d'articulation et la plus grande diversité sonore. J'ai découvert aussi le plaisir toujours renouvelé du jeu avec les différentes dimensions de cette musique, harmonique, rythmique, mélodique, polyphonique. Comme si le musicien avait la possibilité d'éclairer ce texte différemment à chaque instant, afin d'en révéler toutes les facettes, toutes les richesses.
La structure de chaque suite, par l'ordonnancement de ses mouvements de danse, fait naître un sentiment très organique et cohérent, une unité du discours, comme si le compositeur explorait les différentes tonalités et soumettait le matériau musical à des transformations inattendues. Chaque suite se suffit à elle-même et semble ainsi créer un monde à part entière. Cependant, au cours des explorations successives, un dialogue naît. Ainsi la cinquième suite en do mineur répond-elle à la troisième suite en do majeur.

Dans la première suite,
le prélude dégage un sentiment de bien-être du corps et de l'esprit, d'insouciance généreuse, et on s'émerveille de chaque son, chaque pas, chaque chose que l'on rencontre en chemin.
L'allemande est une invitation noble et avenante à une danse à la fois tendre et secrète.
La courante, explosion de vie trépidante, plaisir de la volubilité.
La sarabande, marche lente et noble, nous donne par instant le sentiment de l'immobilité. Imaginez le lent mouvement, le flottement d'un tissu qui laisserait à peine deviner la scansion sereine d'un corps qui se dérobe sous les étoffes.
Le premier menuet, d'une élégance parfois rustique, cède la place à la nostalgie d'un mode dorien et à l'égarement harmonique d'un instant du deuxième menuet.
La gigue enfin, vive et gaie, déborde d'énergie.

La troisième suite, solaire et rayonnante, magnifie la tessiture et les résonances naturelles du violoncelle, et se développe à partir du motif de la gamme tout au long du prélude.
L'allemande réserve des détours harmoniques impromptus, une inventivité rythmique et une liberté toujours plus grandes.
La courante ne nous prive d'aucune pirouette et s'étonne de sa gracieuse virtuosité.
La sarabande est l'une des plus représentatives de la structure rythmique de cette danse, avec ses deux premiers temps accentués et comme suspendus. C'est bien un des miracles de la danse que de donner la sensation de deux appuis successifs sans aucun sentiment de lourdeur ni de pesanteur !
La deuxième bourrée en do mineur, très contrastante, nous invite à une méditation nostalgique et tendre, parenthèse de douceur avant le retour joyeux et confiant de la première bourrée et le déferlement jubilatoire de la gigue.
« L'oreille est merveilleusement liée à la cheville », écrit Paul Valéry dans L'âme et la danse.

La cinquième suite, d'inspiration très française, parcourt la tonalité de do mineur, opposée à celle de la troisième. Elle s'ouvre sur un prélude en deux parties enchaînées, une ouverture lente avec une écriture en rythme pointé suivie d'une fugue à deux voix. Le ton brillant et fier de do majeur cède la place à un sentiment de grandeur et de plénitude, à une architecture aux proportions admirables. Bach semble comprendre intimement et fait siennes les caractéristiques du langage français, que l'on retrouve aussi bien dans la structure du prélude qu'au travers des danses.
De l'allemande, impressionnante et touchante à la fois, se dégage un sentiment de noblesse emprunte d'abandon.
La courante, qui voyage harmoniquement de façon surprenante, demande une souplesse  toujours renouvelée dans l'inégalité. En effet, l'inégalité à la française n'a de sens que si elle reste imprévisible, naturelle et inventive.
De tous les mouvements des six suites, cette cinquième sarabande est la seule qui soit dépourvue d'accord. Epure ou paroxysme de  tension harmonique : il y a bien trois voix, mais tellement isolées, irréductiblement seules et nues, que pas un instant elles ne sonnent ensemble.
Les gavottes quant à elles sont plus fluides, moins marquées que les bourrées. La version pour luth, sur laquelle nous reviendrons plus loin, en est particulièrement passionnante : dans la première l'harmonie explicitée révèle une richesse inouïe, tandis que l'écriture de la basse de la deuxième, à la manière d'un double, renforce l'impression d'agilité et de volubilité.
La gigue est peut-être la danse dont l'écriture pour les deux instruments est la plus différenciée, tirant ainsi le discours dans des directions très éloignées. On ne peut plus parler d'adaptation, mais véritablement de deux approches narratives très différentes d'une même histoire.

Un petit mot encore sur un musicien remarquable, qui considérait les préludes et fugues pour clavier et les suites pour violoncelle comme  son pain quotidien : Pablo Casals.
C'est dans un magasin de Barcelone qu'il a découvert enfant une édition des suites, jusqu'alors considérées avec peu d'intérêt, et jamais jouées dans leur intégralité.
Beaucoup plus tard, après une marche sous un soleil dont seules les cigales sont complices, parmi les vieilles pierres de Saint Michel de Cuxa, il a choisi de nous confier un témoignage cinématographique de son interprétation des suites de Bach, tant admirées, jouées et enseignées depuis lors.
« Maintenant encore, dès que je vois la couverture des suites pour violoncelle, je me retrouve dans la vieille boutique de Barcelone, qui sentait un peu le moisi et l'eau salée [...]. Quatre-vingt ans se sont écoulés depuis ce jour-là, et l'émerveillement de ma découverte croît de jour en jour. », confiera-t-il à Albert E. Kahn.
Quelques décennies plus tard, alors que ces oeuvres dont déjà riches de tant d'approches successives, nos avancées sont plus modestes...
Cependant, la découverte de l'existence de la version pour luth de la cinquième suite réalisée par Bach lui-même a été pour moi une révélation surprenante. Ma compréhension de l'oeuvre s'en est trouvée métamorphosée : j'avais enfin sous les yeux les harmonies que le maître avait choisies pour accompagner ces pièces pleines de mystères.
Certes, on peut imaginer et retrouver le schéma harmonique forcément elliptique à partir de la version pour violoncelle. Mais on est si démuni avec cet instrument par essence monodique ! Cette expérience m'a incitée à prolonger ma démarche en tâtonnant à travers les cinq autres suites, à tenter de deviner, souvent parmi d'autres possibilités, la basse qu'aurait écrite Bach s'il avait réalisé une version pour un instrument polyphonique. La version pour luth, riche en surprises, éclaire les non-dits et parfois même les simplifications de la partition pour violoncelle. Mais elle révèle aussi un art de l'ornementation et une inventivité incroyables dans la conduite des voix, notamment dans la fugue du prélude et dans la gigue. Ainsi le compositeur ne s'est pas contenté d'adapter un texte à chacun de ces instruments : il a bien plutôt choisi d'enrichir le discours musical au moyen de tous les modes de jeu particuliers et des caractéristiques des deux instruments, aussi imparfaits soient-ils.
Tout au long de ces suites, le narrateur change sans cesse de ton, de pays, il explore des états d'âme contrastés, cherche la posture du danseur, pour trouver, l'espace d'un instant fragile et ténu, ce que La Fontaine appelle « la grâce, plus belle encore que la beauté ».

Ophélie Gaillard, 2008

 


.
 
   

İ S T A N B U L Istanbul Recitals    RESİTALLERİ
 
MK