CLAUDE-ACHILLE DEBUSSY (1862 – 1918)
20. yüzyılın en büyük Fransız bestecilerinden Debussy,
piyano çalma tekniklerinde devrim yaratmış olan eserleriyle
Chopin’den bu yana piyano müziğinin en önemli bestecisi
sayılır. Claude Debussy, tam anlamıyla bir empresyonist
bestecidir. Debussy’nin eserleri, sahip oldukları kalıcı
karakteristik özelliklerle birlikte, adeta Claude Monet’nin
resimlerinin işitsel halidir. Onun müziği, müzikteki
“empresyonizm” kavramını tam olarak tanımlar, geç Romantizm
ile erken 20. yüzyıl Modernizmi arasındaki geçişi temsil
eder. Müzik tarihindeki en önemli Fransız bestecilerden
biri olarak kabul edilen Debussy, 20. yüzyılın başında
sanat dünyasının baş aktörlerinden biri olmuştur. Debussy,
orkestra, solo piyano, oda orkestraları için ve vokal
eserler yazmıştır. Aryalarla tanımlanmaktan öte, baştan
sona bir vokal ve orkestra dokusu taşıyan ilk opera
olan “Pélleas et Mélisande”yi de Debussy bestelemiştir.
Debussy’nin piyano eserleri, hem onun piyanodaki sezgisini,
hem de Wagner ve zorlu piyano besteleriyle çağının
armonik ve teknik ufuklarını genişleten Liszt’ten aldığı
ilhamı yansıtmaktadır. Debussy’nin, döneminin resim
sanatında olduğu gibi, zihnindeki görüntülerle müziğini
birleştirebilmesi sonucunda, “Reflets dans l’eau” (Sudaki
Yansımalar), “La Cathédral engloutie” (Yutulmuş Katedral)
ve belki de en ünlü eserlerinden biri olan “Clair de
lune” (Ayışığı) gibi şaşırtıcı derecede güzel müzikal
manzaralar ortaya çıkmıştır. Kansere yakalanan ve bu
hastalık yüzünden enerjisi tükenen Debussy, her şeye
rağmen beste yapmayı sürdürmeye çalışmış ancak 1914’te
I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine müziğe olan
ilgisini kaybetmiştir. “Bu kadar insan kahramanca ölümle
yüzleşirken ne gülebildiğini ne de gözyaşı dökebildiğini”
söyleyerek 1 yıl süren bir sessizliğe gömülmüştür.
Ancak daha sonra besteleriyle mücadeleye katılması
gerektiğini düşünerek en son eserlerini vermiştir.
Büyük besteci Mart 1918’teki Paris bombardımanında
hayatını kaybetmiştir.
Bergamasque Süiti
28 yaşında yazmaya
başladığı ve 43 yaşında tamamladığı eser, bestecinin
hayranı olduğu ünlü Fransız Barok Besteci Jean Philippe
Rameau’nun klavsen süitlerine bir nevi gönderme niteliğindedir.
İlk kez 1905 yılında yayınlanmıştır. Sembolizm akımının
en önemli temsilcilerinden Fransız şair Paul-Marie
Verlaine’in şiiri “Clair de Lune”den (Ay Işığı) esinlenen
besteci süitin en çok bilinen üçüncü bölümüne bu başlığı
vermiş ve şiirde bahsedilen bergamask süite adını vermiştir.
FRYDERYK CHOPIN (1810 – 1849)
Romantik müziğin büyük ustası Chopin, Fransız göçmeni
bir baba ve Polonyalı bir annenin dört çocuğundan ikincisi
ve ailenin tek oğlu olarak 1810 yılında Varşova yakınlarında
dünyaya gelmiştir. Müziğe çok küçük yaşlarda derin
bir sevgiyle bağlanan besteci, dokuz yaşında verdiği
başarılı konserin ardından öğrenim için Varşovaʼya
gönderilmiş ve üstün yeteneği onun “Harika Çocuk” olarak
tanınmasını sağlamıştır. Henüz 16 yaşındayken Varşova
Konservatuarıʼna yazılmış, dönemin önemli eğitmenlerinden
Joseph Elsnerʼden dersler almıştır. Bu sırada aşık
olduğu Constantia Gladkowska için yaptığı ilk besteleri
Chopinʼin sanatçı dehasının Elsner tarafından keşfedilmesini
ve Elsnerʼin tavsiye mektubu ile kısa bir süre sonra
birinci piyano konçertosunu çalacağı Viyanaʼya gitmesini
sağlamıştır. Ancak, klasik akımın merkezi olan Viyanaʼda
19 yaşındaki Chopinʼin kullandığı serbest formlar pek
ilgi çekmemiş bunun üzerine 1829 – 1830 yılları arasında
farklı şehirleri kapsayan bir konser turnesine çıkmıştır.
Chopin, 1831 yılında sadece Lizst, Berliöz gibi müzisyenleri
değil aynı zamanda Hugo, Balzac gibi yazarları, Delacroix
gibi ressamları buluşturan, Romantik Dönemʼin sanat
başkenti ve hayatının sonuna kadar yaşayacağı şehir,
Parisʼe yerleşmeye karar verir. Aristokrat bir çevre,
şık salonlarda verdiği özel resitaller, aristokrat
ailelerin genç kızlarına verdiği piyano dersleri Parisʼteki
yaşamını şekillendirir. Besteciliği gelişir, yükselir
ve adı tüm Avrupaʼya yayılır. Son konserini 1848ʼde
Parisʼte vermiş; ertesi yıl 1849ʼda tüberküloza yenik
düşmüştür.
Chopin’in cenazesi, Parisʼte yaklaşık 3000 kişinin
katıldığı büyük bir törenle kendi arzusuna uygun olarak
Mozartʼın Requiemʼi eşliğinde kaldırılarak ebedi yolculuğuna
uğurlanmıştır.
Noktürn Op.15. No.2
Chopin, Noktürn
(gece müziği) türünün kuşkusuz en şiirsel örneklerini
müzik tarihine kazandıran bestecidir. Yazdığı 21 Noktürnʼde
birbirinden ayrı güzellik, şairane atmosfer yakalamıştır.
Müzik yazarı Walther Kampfer’e göre daha ilk duyuluşunda
zengin arabesklerle süslenmiş olarak ortaya çıkan melodi
bu noktürndeki gecenin salon lambalarıyla aydınlanmış
bir gece olduğu duygusunu vermektedir. Chopin’in 20
yaşında yazmaya başladığı ve üç yıl içinde tamamladığı
eser Op.15 katalog numarası ile kayda alınmış üç noktürnden
oluşur, iki numaralı noktürn Fa Diyez Majör tondadır.
Eser, büyük hayranlık duyduğu çağdaşı ve aynı sahneyi
paylaştığı Yahudi asıllı Alman besteci ve orkestra
şefi Ferdinand Hiller’e (1811-1885) ithaf edilmiştir.
Piyano Sonatı No.2
Bestecinin 27
yaşında yazmaya başladığı ve “Cenaze Marşı” adıyla
da bilinen Romantik Dönem eseri 1839 yılında tamamlanmıştır.
Ağır ve olgun bir girişle başlayan sonatın ilk bölümü
hızlı tempodaki bir ana tema takip eder. Bu hızlı tempoya
zaman zaman duyulan ağıtsal bölümlerin ağırbaşlılığı
karşı çıkar. Büyük bestecinin bu birbirinden bağımsız
bölümleri bir araya getirişini ünlü Chopin yorumcusu
Alfred Cortot “Bir matem dansı” olarak tanımlamıştır.
Sonatın 3. bölümündeki “Cenaze Marşı” birçok farklı
enstrümandan orkestraya kadar düzenlemesi yapılmış,
müzik literatürünün en tanınmış sayfalarından biridir.
FRANZ SCHUBERT (1797 - 1828)
19. yüzyıl Romantik dönem müziğinin ilk önemli bestecisi
Franz Schubert olarak gösterilmektedir. Oldukça kısa
süren ömründe (31 yıl) çok sayıda eser tamamlamış olan
Schubert, müziğindeki lirik, şiirsel romantizm ile
müzik tarihinde vazgeçilmez bir konuma sahip olmuştur.
Özellikle bulduğu melodilerin akıllarda kalan güzelliği,
onun müziğini ölümsüzlüğe kavuşturmuştur. 600’den fazla
lied (şarkı), 9 senfoni, piyano için sonatlar ve yaylı
çalgı dörtlülerinin her biri ayrı bir önem ve güzelliğe
sahiptir.
Dört Empromptü Op. 90 No.1 ve
No.2
Özellikle 19. yüzyıl Romantik dönem müziğinde bestecilerin
sık kullandığı bir müzik biçimi olan empromptü ‘nün
ilk önemli ve başarılı örneklerini Franz Schubert vermiştir.
Vefatından bir yıl önce 30 yaşında iken bestelediği
toplam sekiz adet empromptünün ilk dördü birinci seti,
diğer dördü ikinci seti oluşturur. İlk setin bir numaralı
empromptü’sü Do minör tondadır. Orta yürüklükte bir
tempoda akan müzik melankolik bir havadadır. Başta
duyulan hüzünlü bir tema, sonra yerini daha umut dolu
ikinci bir lirik temaya bırakır. Bu iki tema arasında
diyalog şeklinde gelişen ve sakin bir ruh halinde sona
eren parça, Schubert’in müziğindeki şiirselliğe güzel
bir örnektir. Hızlı tempolu 2 numaralı mi bemol majör
empromptü ise yorumlaması teknik açıdan zor bir parçadır.
Sağ elde duyulan akıcı iniş çıkışlar, durmak bilmeyen
bir hareket kazandırırken aynı zamanda büyük bir zerafet
de taşır.
FRANZ LISZT (1811 - 1886)
Macar kompozitörü ve piyanisti Franz Liszt, klasik
müzik evreninin en karizmatik müzisyenlerinden biridir.
Kiliseden, tiyatrodan, felsefeden etkilenmiş, hayatı
boyunca değişik alanlara bakmış olmakla birlikte tüm
serüvenleri içinde ‘Piyano’ hep merkezde kalmıştır.
‘Piyano Resitali’ kavramı Liszt tarafından geliştirilip
olgunlaştırılarak bugünkü formunu kazanmıştır. Orkestral
bir form olan ‘Senfonik Şiir’ de yine Liszt’in buluşudur.
Liszt’in babası Haydn’ın orkestrasında çelist olarak
çalışan saygın bir müzisyendi. İlk piyano derslerini
Liszt’e babası verdi. 6 yaşında piyanoya başlayan Liszt,
8 yaşına geldiğinde ilk bestelerini yapmaya başlamıştı.
1821’de eğitim için Viyana’ya götürülen Liszt, Salieri’den
ders almaya başladı. 1823’de Beethoven tarafından alnından
öpülerek kendi deyişiyle müziğe vaftiz edildi. Aynı
yıl ailesinin Paris’e taşınması nedeniyle Paris’e gitti.
İlk evliliğini, ilişkileri başladığında evli olan Kontes
Marie D’Agoult ile yaptı. Hayatı boyunca içlerinden
biri de Wagner’in eşi olmak üzere birkaç evlilik yaptı.
Kadınlar arasındaki popülerliği sık sık farklı bir
kente taşınmasına yol açtı. Gençliğinde kilisenin etkisinde
kapalı içe dönük bir yaşam süren Liszt, Paganini’yi
dinledikten sonra değişip piyano ve konserlere açıldı.
Döneminin en büyük piyanisti olan Liszt, piyanonun
o güne kadar yazılmış en zor eserlerini bestelemiştir.
(Anne Pelegrinage) Kompozitörlüğünde Chopin ve Berlioz’den
etkilenen Liszt’in armonik dilinden Ravel ve Wagner
ciddi biçimde etkilenmiştir. 1847’den sonraki döneminde
Weimar’ı bir müzik merkezi haline getirmek için çalışmıştır.
Liszt, klasik müzikte romantik dönemin en merkezi figürlerinden
biri olmuş; büyüleyici piyanizmi ile yaşadığı dönem
boyunca Avrupa’yı ateşe vermiştir. Piyanizmine oranla
daha yavaş yaygınlaşan kompozitörlüğünün yanısıra değerli
bulduğu diğer müzisyenlerin çalışmalarının yerleşmesi
ve yaygınlaşması için büyük emek vermiş, müzik eğitimine
doğrudan katkıda bulunarak bir çok öğrenci yetiştirmiştir.
Ständchen” & “Auf
dem Wasser zu singen”
Liszt’in, Schubert’in şarkılarını
piyano için uyarladığı “Schubert’in 12 Şarkısı” başlıklı
çalışması, S.558 katalog numarası ile kayda alınmıştır.
12 bölümden oluşan eserin La bemol majör tondaki
2. parçası Auf dem Wasser zu singen” ve Si bemol
majör tondaki 9. parçası “Ständchen von Shakespeare”dir.
Liszt’in 26 yaşında yazmaya başladığı ve bir yılda
tamamlanan eser 1838 yılında ilk kez yayınlanmış
ve Aragon Kontesi’ne ithaf edilmiştir. Aragon, İspanya’nın
kuzeyinde yer alan bir bölgedir.
İspanyol Rapsodisi
Liszt’in 52
yaşında bestelediği eser, bestecinin 30’lu yaşlarında
olduğu 1844-45 yıllarında İspanya ve Portekiz’e yaptığı
gezilerden ilham almıştır. Geleneksel İspanyol müziğini
anımsatan bu eseri ilk kez 27 Nisan 1866’da Liszt’in
damadı Hans von Bülow seslendirmiştir. Solo piyano
için yazılmış olan ve ilk kez 1867 yılında yayınlanan
romantik dönem eseri, III.Napolyon’un (Napolyon Bonaparte’nin)
İspanyol asıllı karısı Fransa Kraliçesi Eugénie’ye
ithaf edilmiştir.
İstanbul Resitalleri, Mart
2012
|