Program Notları
Resital No:44, Sezon:5, 2011-2012/6
HJ LIM
15 Mart 2012, Sakıp Sabancı Müzesi 'the Seed', İstanbul

HJ LIM’den İstanbul izleyicisine...

“Resitalimin ilk bölümü yaşam kaynağı olan suya adandı. Su, edebiyatta ve birçok gelenekte saflığın sembolü olarak değerlendirilir. Benim için ise yalınlığın, sonsuzluğun, kutsanmışlığın ve yeniden doğuşun anlamıdır. Dr. Masaru Emoto’ya göre suyun içindeki kristal moleküller bir kelime, bir müzik veya resimden etkileniyorlar. Memnuniyet ve teşekkür gibi kelimelerle bu kristaller ahenkli ve güzel bir form alırken negatif kelimelerde ise tam zıttı oluyor. Bu bize suyun bir enerjisi olduğunu ve herşeye açık bir etkileşim içinde olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor. Ayrıca bazı sanatçılar suya kutsal bir unsur gibi saygı göstermişlerdir. Ve biz bu konser boyunca Chopin, Debussy, Ravel ve Liszt’in besteleriyle onları birbirine bağlayan bu özelliği keşfedeceğiz.

Konserin ikinci bölümü hayal etmeye, düş yolculuğuna adandı. Debussy’nin prelüdleri binlerce rengi, tadı ve anıyı bize hatırlatıyor. Her bir prelüdün başlığına dikkat ettiğimizde Debussy’nin müziğinde görselliğin çok önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Debussy’nin bu 12 prelüdüne çalışırken, resim sanatı ve özellikle de geç 19.yy resmi ile kendimi beslemem, çalışmalarımın ana bölümünü oluşturdu. Su Zambakları ve Rouen Katedrali gibi pek çok resmi ile Monet, Henri-Edmond Cross, Kandinsky’nin Emprovizasyonları, Seurat’ın Sirk tablosu, Blanchard ve Chagall’in Paris tabloları ve yine birkaç resmi ile anmam gereken Renoir, benim için çok değerlidir. Çünkü onların resimlerinde kişisel hatıralarımı ve yaşamımın Paris’teki bölümünü yansıtan çok fazla iz var. Leonardo Da Vinci’nin şu sözlerine yürekten katılıyorum “Şair, görünen şeylerin tasvirinde ressamların, görünmeyen şeylerin tasvirinde ise müzisyenlerin altında sıralanır.” Debussy’nin müziğini tarif etmenin ve onun müziğini açıklamanın çok yetersiz olduğunu söyleyerek sözlerime son veriyor, başlamak için Mozart’ın Uvertür’ünü seçiyorum.”

WOLFGANG AMADEUS MOZART (1756-1791)

3 yaşında piyano çalmaya, 5 yaşında beste yapmaya başlayan Avusturya’lı büyük besteci Wolfgang Amadeus Mozart, 35 yıl gibi kısa süren ömrüne 626 eser sığdırmış; operadan sonata kadar müziğin yaklaşık her türünde eşsiz örnekler vermiş ve kendinden sonra yetişen tüm büyük bestecileri derinden etkilemiştir. Saraydan Kız Kaçırma (1782), Figaro’nun Düğünü (1786), Don Giovanni (1787) ve Sihirli Flüt (1791) gibi operalarıyla çok iyi bilinen Mozart’ın yazdığı son eser ise Requiem olmuştur. Popüler efsaneye göre, bu son eseri Requiem’i Mozart kendi ölümünü düşünerek yazar ve bu dönemde eserin yazılmasını maddi olarak destekleyen gizli bir kaynak vardır. Mozart’ın eserlerinde Türk izlerine de rastlanır. Bu ilgisinin sebebi o dönemde Avrupa’da Türklerin moda olması ve Osmanlıların Viyana kuşatmasının etkilerinin ilerleyen yıllarda Avrupalılar özellikle de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yurttaşları üzerinde etkili olması gösterilebilir. Selim Paşa’nın tutsağı olan Konstanze’nin, bir İspanyol soylusu olan nişanlısı Belmonto tarafından köşkten kaçırılmasını ve sonunda Selim Paşa’nın Belmonto ve Konstanze’nin birleşmesine razı olmasını konu alan “Sarayda Kız Kaçırma” operası Türk’lerin bulunduğu Osmanlı ülkelerinde geçer. Türk Marşı olarak bildiğimiz “Rondo alla Turca”da da Mozart, mehter ritminden esinlenmiştir. Bestecinin Viyana’daki Türk elçisinin kızı Zaide için bestelediği bir aryası da vardır. Rossini, Mozart için “O bir dahi kadar bilgili ve bilgi kadar dahi olan tek müzisyendi.” demiştir.

Besteci yaşamında çok iyi para kazanmış olmasına rağmen yazdığı mektuplardan anlaşıldığı üzere oldukça masraflı yaşam tarzı nedeniyle kazandığı parayı iyi değerlendirememiş; dostlarından çoğu zaman kredi istemek zorunda kalmıştır. Annesi “Wolfgang ne zaman yeni bir şeyler kazanırsa, kendisini ve malını etrafına veriyordu” demiştir. Kötüleşen sağlığı ve o günlerdeki sıkıntılı maddi durumu bestecinin genç yaşta ölümüne sebep gösterilse de ömrünün son dönemlerindeki olaylar bugün de efsanevi bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Avusturya kanunlarına göre halka ait bir mezara defnedilen bestecinin mezarı bugün tam olarak bilinmese de anıtsal mezartaşı Zentralfriedhof’a yerleştirilmiştir.

Piyano Sonatı No.3 Si bemol majör K.281
Piyano Sonatı No.3 Si bemol majör K.281 Bir set olarak değerlendirilen ilk altı piyano sonatının üçüncüsüdür. Bestecinin 1774 yılında, 18 yaşındayken Münih’te bestelediği eser ilk kez 1799 yılında yayınlanmıştır. Bu dönem Mozart’ın gençler arasındaki aşk, kıskançlık, hırs ve entrika duygularını irdeleyen La finta giardiniera (Sözde Bahçıvan Kız) operasını bestelediği dönemdir. Klasik tarzda solo piyano için yazılan eser 3 bölümden oluşur. Mozart’ın bestelediği büyük virtüözite gerektiren parçalardan biridir.

FRANZ LISZT (1811 - 1886)

Macar kompozitörü ve piyanisti Franz Liszt, klasik müzik evreninin en karizmatik müzisyenlerinden biridir. Kiliseden, tiyatrodan, felsefeden etkilenmiş, hayatı boyunca değişik alanlara bakmış olmakla birlikte tüm serüvenleri içinde ‘Piyano’ hep merkezde kalmıştır. Bugünün piyano resitali kavramı Liszt tarafından geliştirilip olgunlaştırılarak bugünkü formunu kazanmıştır. Orkestral bir form olan ‘senfonik şiir’de yine Liszt’in buluşudur. Liszt’in babası Haydn’ın orkestrasında çelist olarak çalışan saygın bir müzisyendi. İlk piyano derslerini Liszt’e babası verdi. 6 yaşında piyanoya başlayan Liszt, 8 yaşına geldiğinde ilk bestelerini yapmaya başlamıştı. 1821’de eğitim için Viyana’ya götürülen Liszt, Salieri’den ders almaya başladı. 1823’de Beethoven tarafından alnından öpülerek kendi deyişiyle müziğe vaftiz edildi. Aynı yıl ailesinin Paris’e taşınması nedeniyle Paris’e gitti. İlk evliliğini, ilişkileri başladığında evli olan Kontes Marie D’Agoult ile yaptı. Hayatı boyunca içlerinden biri de Wagner’in eşi olmak üzere birkaç evlilik yaptı. Kadınlar arasındaki popülerliği sık sık farklı bir kente taşınmasına yol açtı. Gençliğinde kilisenin etkisinde kapalı içe dönük bir yaşam süren Liszt, Paganini’yi dinledikten sonra değişip piyano ve konserlere açıldı. Döneminin en büyük piyanisti olan Liszt, piyanonun o güne kadar yazılmış en zor eserlerini bestelemiştir. (Anne Pelegrinage) Kompozitörlüğünde Chopin ve Berlioz’den etkilenen Liszt’in armonik dilinden Ravel ve Wagner ciddi biçimde etkilenmiştir. 1847’den sonraki döneminde Weimar’ı bir müzik merkezi haline getirmek için çalışmıştır.

Liszt, klasik müzikte romantik dönemin en merkezi figürlerinden biri olmuş; büyüleyici piyanizmi ile yaşadığı dönem boyunca Avrupa’yı ateşe vermiştir. Piyanizmine oranla daha yavaş yaygınlaşan kompozitörlüğünün yanısıra değerli bulduğu diğer müzisyenlerin çalışmalarının yerleşmesi ve yaygınlaşması için büyük emek vermiş, müzik eğitimine doğrudan katkıda bulunarak bir çok öğrenci yetiştirmiştir.

Les Jeux d’eau de la Villa d’Este
Les Jeux d’eau de la Villa d’Este Hac Yılları setinde yer alan “3. Yıl” adlı süit 7 parçadan oluşur. Bestecinin 66 yaşında bestelediği “Este Villa’sında Su Oyunları” başlığını taşıyan çalışma, bu süitte yer alan 4. parçadır. 1883 yılında yayınlanan bu süitin ilk dört ve 7. parçası 1877 yılında, 5. parçası 1872 yılında ve 6. parçası 1867 yılında bestelenmiştir. Roma’nın Tivoli ilinde bulunan Este Villa’sı 1550’de mimar Pirro Ligorio’nun tasarımıyla Kardinal Ippolito d’Este için yapılmıştır. İtalya’nın orta kesiminde yer alan bu şehir bir piskoposluk bölgesidir. Tivolo valisi olarak atanan Papa Alexander VI’nın torunu olan Ippolito d’Este, İtalyan dini müzik bestecisi Palestrina’nın (1525-1594) sponsorluğunu üstlenmiş, lüksü seven bir sanat hamisidir. Este Villası, özellikle şelale, çeşme, fıskiye ve heykellerle süslü bahçe düzenlemesiyle dikkatleri çekmektedir. Liszt’in de bir zamanlar konser verdiği ve günümüzde de turistik bir niteliğie sahip bu tarihi yapının bahçesinde bugün de konserler verilmektedir.

JOSEPH-MAURICE RAVEL (1875 – 1937)

İzlenimcilik (Empresyonizm), 20. yüzyılın başında Fransa’da ortaya çıkan önemli bir sanat akımıdır. Bu akımın müzikteki en önemli temsilcilerinden biri ise İspanyol kökenli bir Fransız besteci olan Maurice Ravel’dir. Müziğinin en önemli özellikleri arasında ustalıklı orkestra kullanımı, tını ve müzikal renklerdeki yoğunluk ve zenginlik ön plana çıkmaktadır. Genel olarak Fransız müziğinin en önemli bestecilerinden biri olan Ravel, özellikle solo piyano ve orkestra için yazdığı eserler ile müzik tarihinde vazgeçilmez bir konum kazanmıştır.

Annesi Bask, babası ise İsviçreli bir sanayici olan besteci, müzik yeteneğini ve detaylara düşkünlüğünü babasından almış; detaycılığı nedeniyle besteci Stravinsky onu müziğin İsviçre saati yapımcısı diye nitelendirmiştir. Ravel, bestelerinde, bir saatin parçaları gibi küçük müzik blokları yaratıp, onları birleştirerek daha karmaşık yapılar oluşturmuştur. 7 yaşında piyano dersleri almaya ve 5-6 yıl sonra beste yapmaya başlayan besteci Paris Konservatuvarı’nda 14 yıl boyunca dönemin en ünlü müzik eğitimcilerinden Gabriel Fauré ile çalışmıştır. Ravel ve Debussy karşılıklı olarak birbirlerinden etkilenmişler, empresyonist ressam Claude Monet’nin resimlerinden ilham almışlardır. Bu nedenle müzik tarihinde adları genellikle birlikte anılır. Ravel’in İspanyol müziği tadındaki en tanınmış eserleri (1908) İspanyol Rapsodisi ve (1928) Bolerodur. I. Dünya Savaşı’nda yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle orduya alınmamış ancak ambulans şoförlüğü yapmıştır. Savaştan sonra orkestra şefi olarak seyahat eden besteci özellikle ABD’de ilgi görmüştür. Burada tanıştığı Amerikan caz müziğinin etkileri daha sonraki eserlerinde hissedilir.Ravel, 1927’de bazı nörolojik problemler yaşamaya başlar, birkaç yıl sonra kas problemleri ve bunama belirtileri ortaya çıkar. 1932’de geçirdiği bir trafik kazası ile durumu iyice kötüleşir. 1937’de yapılan başarısız bir beyin ameliyatı sonucu hayatını kaybetmiştir.

Jeux d’eau
Jeux d’eau “Su Oyunları” başlığını taşıyan bu parça sanatçının 26 yaşında olduğu 1901 yılında yazılmıştır. Mi Majör tonda bestelenmiş parça tek bölden oluşur. İlk kez 1902 yılında Paris’te yayınlanmış ve yine aynı yıl Ricardo Vines tarafından Paris’te seslendirilmiştir. Solo piyano için yazılmış erken 20.yy eseri, M30 katalog numarası ile kayda alınmıştır. Liszt’in “Les Jeux d’eau de la Villa d’Este eserinden esinlenerek Ravel’in 18 yıl sonra bestelediği eser, 14 yıl birlikte çalıştığı ve aynı zamanda Paris Konservatuarından hocası olan pavan bestesi ile yaygın olarak tanınan ve Ravel’in “çok açık fikirli bir hoca” olarak tanımladığı Fransız besteci Gabriel Faure’ye (1845-1924) ithaf edilmiştir.

FRYDERYK CHOPIN (1810 – 1849)

Romantik müziğin büyük ustası Chopin, Fransız göçmeni bir baba ve Polonyalı bir annenin dört çocuğundan ikincisi ve ailenin tek oğlu olarak 1810 yılında Varşova yakınlarında dünyaya gelmiştir. Müziğe çok küçük yaşlarda derin bir sevgiyle bağlanan besteci, dokuz yaşında verdiği başarılı konserin ardından öğrenim için Varşovaʼya gönderilmiş ve üstün yeteneği onun “Harika Çocuk” olarak tanınmasını sağlamıştır. Henüz 16 yaşındayken Varşova Konservatuarıʼna yazılmış, dönemin önemli eğitmenlerinden Joseph Elsnerʼden dersler almıştır. Bu sırada aşık olduğu Constantia Gladkowska için yaptığı ilk besteleri Chopinʼin sanatçı dehasının Elsner tarafından keşfedilmesini ve Elsnerʼin tavsiye mektubu ile kısa bir süre sonra birinci piyano konçertosunu çalacağı Viyanaʼya gitmesini sağlamıştır. Ancak, klasik akımın merkezi olan Viyanaʼda 19 yaşındaki Chopinʼin kullandığı serbest formlar pek ilgi çekmemiş bunun üzerine 1829 – 1830 yılları arasında farklı şehirleri kapsayan bir konser turnesine çıkmıştır. Chopin, 1831 yılında sadece Lizst, Berliöz gibi müzisyenleri değil aynı zamanda Hugo, Balzac gibi yazarları, Delacroix gibi ressamları buluşturan, Romantik Dönemʼin sanat başkenti ve hayatının sonuna kadar yaşayacağı şehir, Parisʼe yerleşmeye karar verir. Aristokrat bir çevre, şık salonlarda verdiği özel resitaller, aristokrat ailelerin genç kızlarına verdiği piyano dersleri Parisʼteki yaşamını şekillendirir. Besteciliği gelişir, yükselir ve adı tüm Avrupaʼya yayılır. Son konserini 1848ʼde Parisʼte vermiş; ertesi yıl 1849ʼda tüberkülaza yenik düşmüştür. Chopin’in cenazesi, Parisʼte yaklaşık 3000 kişinin katıldığı büyük bir törenle kendi arzusuna uygun olarak Mozartʼın Requiemʼi eşliğinde kaldırılarak ebedi yolculuğuna uğurlanmıştır.

Barkarol Fa diyez majör, Op.60
Denizci şarkısı olarak bilinen barkarolʼün kökeni Venedikli gondolculara uzanır. Aşk düetlerini anlatır. 19. yyʼda Mendelssohn, Chopin, Tchaikovsky ve Rachmaninoff gibi besteciler tarafından kullanılmıştır. Fa diyez majör, Op.60, barkarol formunda yazılan en popüler ve en sevilen iki eserden biridir. Chopinʼden sonra pek çok bestecinin barkarol denemesi olmuşsa da hiçbiri Chopin kadar başarılı olamamıştır. 1845 sonbaharı ve 1846 yazı arasında bestelenen, sanatçının 36 yaşında tamamladığı bu solo piyano eseri 1846ʼda ilk kez yayınlanmış ve Barones Stockhausenʼe ithaf edilmiştir.

CLAUDE-ACHILLE DEBUSSY (1862 – 1918)

20. yüzyılın en büyük Fransız bestecilerinden Debussy, piyano çalma tekniklerinde devrim yaratmış olan eserleriyle Chopin’den bu yana piyano müziğinin en önemli bestecisi sayılır. Claude Debussy, tam anlamıyla bir empresyonist bestecidir. Debussy’nin eserleri, sahip oldukları kalıcı karakteristik özelliklerle birlikte, adeta Claude Monet’nin resimlerinin işitsel halidir. Onun müziği, müzikteki “empresyonizm” kavramını tam olarak tanımlar, geç Romantizm ile erken 20. yüzyıl Modernizmi arasındaki geçişi temsil eder. Müzik tarihindeki en önemli Fransız bestecilerden biri olarak kabul edilen Debussy, 20. yüzyılın başında sanat dünyasının baş aktörlerinden biri olmuştur. Debussy, orkestra, solo piyano, oda orkestraları için ve vokal eserler yazmıştır. Aryalarla tanımlanmaktan öte, baştan sona bir vokal ve orkestra dokusu taşıyan ilk opera olan “Pélleas et Mélisande”yi de Debussy bestelemiştir. Debussy’nin piyano eserleri, hem onun piyanodaki sezgisini, hem de Wagner ve zorlu piyano besteleriyle çağının armonik ve teknik ufuklarını genişleten Liszt’ten aldığı ilhamı yansıtmaktadır. Debussy’nin, döneminin resim sanatında olduğu gibi, zihnindeki görüntülerle müziğini birleştirebilmesi sonucunda, “Reflets dans l’eau” (Suda yansımalar), “La Cathédral engloutie” (Yutulmuş Katedral) ve belki de en ünlü eserlerinden biri olan “Clair de lune” (Ayışığı) gibi şaşırtıcı derecede güzel müzikal manzaralar ortaya çıkmıştır. Kansere yakalanan ve bu hastalık yüzünden enerjisi tükenen Debussy, her şeye rağmen beste yapmayı sürdürmeye çalışmış ancak 1914’te I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine müziğe olan ilgisini kaybetmiştir. “Bu kadar insan kahramanca ölümle yüzleşirken ne gülebildiğini ne de gözyaşı dökebildiğini” söyleyerek 1 yıl süren bir sessizliğe gömülmüştür. Ancak daha sonra besteleriyle mücadeleye katılması gerektiğini düşünerek en son eserlerini vermiştir. Büyük besteci Mart 1918’teki Paris bombardımanında hayatını kaybetmiştir.

L’Isle joyeuse
“Zevk Adası” anlamına gelen “L’isle joyeuse”, sanatçının 42 yaşında olduğu1904 yılında yazılmıştır. İlk kez 10 Şubat 1905’te Paris’te ünlü piyanist Ricardo Viñes tarafından seslendirilmiştir. Solo piyano için yazılmış bu büyük eser, L.106 katalog numarası ile numaralandırılmıştır. La Majör tonda yazılmıştır ve tek bölümden oluşur.

Prelüdler 1. Kitap
Debussy’nin solo piyano için yazdığı prelüdler, 12’şerlik iki set olarak iki ayrı kitapta toplanmıştır. Debussy’nin prelüdlerinde Bach ve Chopin’in prelüd setlerinde olduğu gibi aynı belirgin ton görülmez. 12 parçanın yer aldığı birinci kitabı sanatçı 48 yaşında iken 1909-1910 yılları arasında yazmıştır. İlk setin tamamı ilk kez Mayıs 1911’de Salle Pleyer ve Jane Mortier tarafından Paris’te seslendirilmiştir. Debussy prelüdlerinin sonuna ona ilham veren ve müziği ile tasvir ettiği olaylarla ilgili notlar düşmüştür, bu nedenle prelüdler bu başlıklarla anılır.

1. Danseuses de Delphes
Antik Yunan'da dünyanın merkezi olarak kabul edilen Delfi şehrinde aynı zamanda sanat tanrısı Apollo'nun da tapınağı vardır. "Delphi Dansçıları" başlığını taşıyan bu açılış prelüdü ile ilgili olarak Debussy, Louvre Müzesindeki karyalitleri (kadın figürü şeklindeki taş sütunları) işaret eder.

2. Voiles
Bu prelüdün başlığı, "Tüller" veya "Yelkenler" olarak yorumlanmaktadır. Debussy, dans eden figürleriyle ünlü Fransız ressam Degas'ı çok beğeniyordu. "Yelkenler" başlığı, Degas'ın "Uzaktaki Üç Yelkenli" adını taşıyan çok az bilinen pastel bir resminin ilham verdiği düşüncesiyle söylenir. "Tüller" başlığı ise Debussy'nin arkadaşı olan ve Paris'te yaşayan Amerikalı dansçı Loie Fuller'in gösterisinde vücuduna sardığı şeffaf örtülerden ilham aldığı düşüncesiyle söylenir.

3. Le vent dans la plaine
Debussy, "Düzlükteki Rüzgar" başlığı taşıyan bu prelüdde 18.yy Fransız şairi Charles-Simon Favart'ın "Düzlükteki rüzgar..." sözleriyle başyalan ilk şarkısı Ariettes Oubliees'ten bir alıntı yapar.

4. Les sons et les parfums tournent dans l'air du soir
"Sesler ve kokular dönüyor akşam havasında" başlıklı prelüd Debussy'nin en gizemli parçalarından biridir. Rimbaud'dan Mallarmé'ye, Yahya Kemal ve Cahit Sıtkı Tarancı'ya birçok önemli şairi ve düşünürü etkileyen, 19. yüzyılın en önemli Fransız şairlerinden Charles Baudelaire'nin "Akşamın Ahengi" şiirinden bir satır bu prelüde adını vermiştir. Tarancı'nın 1946 tarihli çevirisi ile Baudelaire'nin yazdığı şiirin ilk dörtlüğü ise şöyle:

İşte her çiçeğin sakında ürperdiği çağlar
Her çiçeğin bir buhurdan gibi uçtuğu lahza!
Sesler ve kokular dönüyor akşam havasında,
Hazin bir vals, bir baş dönmesidir bu rüzgar.

5. Les collines d'Anacapri
Anacapri, İtalya'nın güneyinde bulunan Capri adasındaki bir kasabadır. Bu prelüd Anacapri tepelerine atıfta bulunur. Bu prelüdle ilgili olarak Debussy'nin Anacapri şarabının şişesindeki etiketten esinlendiğine dair bir söylenti de vardır.

6. Des pas sur la neige
Başlığı, kardaki ayak izleri anlamına gelen bu prelüd Re minör tonda 4/4'lük ölçüde yazılmıştır. Burada, Debussy'nin hüzünlü ve ağır tempoda tasvir ettiği doğa, hüzne ve yalnızlığa terk edilmiş ıssız ve buzlarla kaplı bir manzaradır. Debussy "Ritim, hüzünlü ve donmuş doğadaki derinliğin tını olarak değerini yansıtmalıdır."der. Parça teknik açıdan kolay gibi görünse de seslere tam değerini veren ve notaları ara vermeden birbiri ardına bir bütün olarak yorumlamayı gerektiren müzikal bir melodiye ihtiyaç duyar çünkü artık geride kalan sadece ayak izleri olacaktır.

7. Ce qu'a vu le vent d'ouest
"Batı Rüzgarının Anlattıkları" başlığı taşıyan bu prelüdün Atlantik bölgesinden gelen şiddetli rüzgarlardan ilham aldığı söylenir.

8. La fille aux cheveux de lin
Debussy, "Keten Saçlı Kız" başlığı taşıyan bu prelüdde, romantik akıma karşı çıkarak şiirin gerçekliği yansıtmasını savunan parnasizm akımının en önemli temsilcilerinden Fransız şair Charles Marie René Leconte de Lisle'nin şiirine bir gönderme yapar. Şiirin ilk dörtlüğü

Who sits upon the blooming lucerne,
Singing from the earliest morn?
It is the girl with the flaxen hair,
The beauty with cherry-red lips.

Açmaya hazır gonca
Sabah vakti şarkı söyleyen
Keten Saçlı Kız
Kiraz dudaklı güzel

9. La sérénade interrompue
Bu prelüdün başlığı "Yarım kalan serenat" anlamını taşımaktadır.

10. La cathédrale engloutie
"Batık Katedral" adını taşıyan bu prelüd mitolojik bir efsaneden ilham alır. Efsaneye göre Cornouaille Kralı Gradlon, denizi çok seven kızı Dahut için deniz seviyesinin altında YS şehrini (Britanya sahillerinde bir yerlerde) kurar. Şeytan'ın, bu şehri koruyan barajın sularını serbest bırakması ile şehir sular altında kalır. Suların çok sakin olduğu zamanlarda bu şehir denizin karşı yakasından görülür ve kilise müziği ve çanları duyulur. Dünyanın en güzel ve en etkileyici şehirlerinden biri olan YS, Dahut'un tutkuları ile bir günah şehrine dönüşmüştür. Dahut orjiler düzenlemekte ve aşıklarını sabah olunca öldürmektedir. St. Winwaloe, şehrin bu ahlaksızlığını tanrının cezalandırmasını ister. Bir akşam kırmızılar giymiş bir savaşçı şehre gelir, Dahut bu savaşçıya "benimle gel" der, gecenin ortasında müthiş bir fırtına kopar, denizin köpüren suları şehrin bronz kapılarını sallar ve Dahut "Şehrin kapıları çok güçlü, haydi fırtınayı öfkelendirelim" der, ve kapıyı açan tek anahtar ise uyuyan kralın boynundadır. Savaşçı (aslında şeytan), anahtarı çalması için Dahut'u kandırır, kapılar açılır ve şehir dağ gibi dalgaların altında kalır. Kral sihirli atı Moverc'a atlar kızını da atına alarak kurtarmak istese de St. Winwaloe izin vermez, kızı çeker ve sulara bırakır. Deniz, kızı yutar ve Dahut bir deniz kızına dönüşür. Kral denizi geçip Quimper'e sığınır ve burayı yeni başkenti yapar. Zaman zaman sular çekilince veya şeffaflaştığında eski şehrin göründüğü veya kilisede şarkı söyleyen keşişlerin, kilise çanlarının seslerinin duyulduğu hatta bazen de balıkçıların denizkızı Dahut'u bir kayanın üstünde saçlarını tararken gördükleri söylenir.

11. La danse de Puck
"Puck'un dansı" başlığı taşıyan bu prelüdle ilgili olarak Debussy ayrıca kaprisli ve hafif bir yorumla çalınmalı şeklinde not da düşmüştür. Shakespeare’ın “Bir Yaz Gecesi Rüyası”ndaki “Puck” karakteri, ilk bakışta korkutan fakat daha sonra etkileyen ukala bir ilim dostu, hileci yaramaz bir peridir. Puck’un “ Ben gecenin mutlu avaresiyim ” gibi resimlemeleri, Debussy’nin prelüd’ünün ruh haline çok yakındır.

12.Minstrels: Modéré
Ozanlar başlığı taşıyan kapanış prelüdü ortaçağdaki halk şairlerine ve aşıklara atıfta bulunuyor.

İstanbul Resitalleri, Mart 2012


ANA SAYFA

İ S T A N B U L   Istanbul Recitals    RESİTALLERİ
M&K